Terörsüz Türkiye Süreci (6)

Abdulkadir Menek

Türkiye son yıllarda ülke sınırları içinde güvenliği sağlamış ve yurt dışı operasyonları ile bu terör meselesini büyük oranda etkisiz hale getirerek konuyu güvenlik açısından çözüm noktasına getirmiştir. Savunma sanayi için son yıllarda yapılan çalışmalar, ülkemize hem terörle mücadelede ve hem de büyük bir küresel güç olma yolunda çok büyük avantajlar sağlamıştır. 2000’li yılların başında Türkiye kendi silahlarının ancak %20'sini yapabiliyorken, bu oran bugünlerde % 85’lerin üzerine çıkmıştır.

Bütün bu avantajların verdiği özgüven ile artık terörün tamamen bitmiş olduğu ve sosyal barışın tam olarak sağlandığı bir ülkenin tesisi ve ekonomik olarak daha büyük atılımların yapılmasının zamanının geldiği düşünüldüğünden, bazı adımlar atma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Aslında buradaki esas maksat; rengine, diline, ırkına bakılmaksızın 86 milyon insanın hür ve güven içinde yaşadığı, her alanda kalıcı bir kardeşliğin tesis ve tahkim edildiği ve geleceğe çok daha güvenle bakan bir ülke yapılanmasını tam anlamıyla gerçekleştirmektir.

İşte tam bu noktada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den partisinin grup toplantısında 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı konuşma ile her kesimi şaşırtan sürpriz bir çıkış geldi. Aslında Bahçeli bu konuşmadan birkaç gün önce DEM Parti Grup Başkanvekilleri ile Meclis’te samimi bir şekilde tokalaşmış ve bazı gelişmelerin ipuçlarını vermişti. Bahçeli partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma ile Türkiye’nin gündemi bir anda değişmiş ve uzun süre konuşulacak bu sözler ile gelecekte yapılacak çalışmalar için bir işaret fişeği yakmıştı:

‘’Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız.’’

TBMM çatısı altında MHP Genel Başkanı’nın sarf ettiği bu sözler sonucu herkes birbirine bakmaya ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Aslında bu sözler birçok uzman tarafından, bir parti görüşü olmaktan ziyade devlet aklının bir eseri olarak değerlendirildi. Bu konuşmanın hemen ardından TBMM’de grubu bulunan bütün partilerde ve özellikle DEM Parti grubunda bir hareketlilik ortaya çıkmaya başladı. Oluşturulan DEM Parti Komisyonu diğer partilerle görüşmek için ard arda ziyaretlerde bulundu. Ve ardından İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapmak üzere gerekli olan izinler alındı. Bu İmralı ziyaretleri defalarca devam etti. Aynı şekilde parti ve özellikle hükümet yetkilileri ile çok yakın bir diyalog içinde olundu. Her toplantı ve ziyaretin ardından, umutları daha da artıran açıklamalar yapıldı.

**********

Bu noktada bu sürecin sağlıklı ve problemsiz bir şekilde yürümesi ve başarıya ulaşması için çok büyük gayret gösteren DEM İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’e de değinmek istiyoruz. Sırrı Süreyya Önder sempatik tavırları ve diyaloğa açık kişiliği ile bu sürece çok önemli katkılarda bulundu ve daha da büyük katkılar sunabileceği bir sırada, belki de bu stresli ve büyük sorumluluk gerektiren yükün ağırlığına dayanamayarak çok ağır ve aort yırtığı şekilde ortaya çıkan bir kalp krizi ile 15 Nisan 2025 tarihinde, kalbi durmuş ve şuuru kapalı bir vaziyette Floerence Nightgale Hastanesine kaldırıldı. Mümkün olan en kısa sürede başlayan ve 12 saat kadar süren bir ameliyatın ardından yoğun bakımda tedavi altına alınmaya başlandı. Hastanede 18 gün boyunca yoğun bakımda tedavisi devam eden Sırrı Süreyya Önder’de bu süre zarfında çoklu organ yetmezliği ortaya çıktı ve 3 Mayıs 2025 tarihinde hayatını kaybetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Önder'in vefatından dolayı yayınladığı mesajda çok üzgün olduğunu belirterek, "Merhum Önder'in de son dönemde büyük emek verdiği Terörsüz Türkiye menziline vasıl olacağımıza yürekten inanıyorum" dedi. Çok sayıda siyasetçi ve yoğun bir kalabalığın katıldığı Levent’teki Barbaros Hayrettin Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Önder, Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi.

Bu sıralarda Sırrı Süreyya Önder’in kişiliği, düşünceleri ve hayatı üzerinde çok ciddi tartışmalarla birlikte, görüş ve düşünceleri ile ilgili olarak çok sayıda röportaj yayınlandı. Bu açıklamalar ve basına yansıyan düşünceler çerçevesinde ailesi, çocukluğu ve Risale-i Nur ile ilgili düşüncelerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

‘’Dayım Risale-i Nurları okurdu. O zamanlar üzerlerinde büyük bir polis baskısı vardı. 15-20 kişilerdi ve her gün bir evde toplanıp birlikte kitap okurlardı. Ben de o dönem bu toplantılara katıldım. 13 yaşıma kadar Risale-i Nur kitaplarını okudum. Kitaplığımın en üstünde durur külliyatım. Ben defalarca farklı gözlerle bakmaya çalıştım Risale-i Nur'lara. Bediüzzaman'ı hayatımın çok önemli bir yerine koydum. Hayatının bütün dönemlerinde zulme uğramış bir insan. Bediüzzaman'ı sadece Kürt kimliğiyle okuyanlar hataya düşerler. O, Kürt milliyetçiliği yapmamıştır. Nurların en önemli yanı imanın ihyasıdır.’’

‘’Bugünden bakıldığında Bediüzzaman'ın yıllar önce sunduğu ve Kürt-Türk kardeşliğini imar edecek fikirleri ne anlam ifade ediyor? Devlet bu treni kaç defa kaçırmıştır maalesef. Halkına baskı uygulamış, ona git, buna gitme, şunu yap, bunu yapma diyerek halkı yönlendirmeye çalışmıştır. Bugün çözüm için Bediüzzaman Said Nursi, bir aydın, bir öncü olarak kabul edilebilir. Çok geç değil.’’

‘’Çocukluktan beri. Adıyaman'ın iki-üç sosyalist ailesinden birinin çocuğu olarak doğdum. Babam berberlik ederdi, sonra arzuhalcilik yaptı. Belki yazıcılık hüneri oradan geliyordur. Dayılarım da Said-i Nursi'nin talebeleriydi. Ve ben memleketin ahvalini o yaşta anladım: Ya dayım sürgünde ya da hapiste, ya babam cezaevinde ya da değişik mahrumiyetlerde. Hiçbir zaman ikisinin birden dışarıda olduğu bir zaman dilimini görmedi bu ülke. Babam öldüğünde 35 yaşındaydı, ben sekiz yaşımdaydım, onun ölümüyle birlikte o zaman dershane tabir edilen ve Risale-i Nur okutulan derslere devam ettim. 12-13 yaşından sonra da babamın kitaplarını keşfettim. Babam öldüğünde kendisinden geriye 1970'lerin parasıyla 30 bin TL borç ve bir sürü de kitap kalmıştı. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ahmet Arif, Nâzım Hikmet'i bu kitaplardan keşfettim. Yolculuğum Risale-i Nur'dan sosyalizme doğru bir kayma gösterdi. Fakat o kanalları hiç kapatmadım. Şunu o zaman keşfettim: Bir insan sizin perspektifinizden bakmayabilir, ama bu konuşmanızın önünde engel değil. Bunun için iki şeye ihtiyaç var, birisi mutlak saygı, diğeri reddettiğiniz şey hakkında asgarinin üzerinde bir bilgi sahibi olmanız.’’

‘’Cezaevindeyken bana -annemin okuma yazması yoktur- iki kişiden mektup gelirdi. Birisi amcamdı ki sosyalist öğretmen hareketinin önemli isimlerinden biriydi, birisi de dayımdı. Dayım bizzat Bediüzaman'ın yanına kadar gidenlerden biriydi. Dayım mektuplarda sık sık Hz. Eyüp kıssasını anlatırdı. Her mektubunun sonuna bir beyit yerleştirirdi. Amcam eski Adıyaman'ı anlatırdı, eskiden yaşanılanları, sıkıntıları. Onat Kutlar'ın bir değerlendirmesidir bu, cezaevindeki mektuplaşma için 'fısıltıyla konuşmak' tabirini kullanır. Onu bihakkın tecrübe etme imkânım oldu. Çünkü alt metin, satır arası okumak denen şeyin örneğini verdik yıllarca.

‘’İslami bir mevzuda görüşüm sorulduğunda, bilmediğim bir meseleyse hiç konuşmuyorum. Bildiğim bir meseleyse bildiklerimi tekrar gözden geçirip bir cümle kuruyorum. Bu ona duyduğum saygının bir göstergesidir. Ben bu saygıyı lafla göstermiyorum. (Muhafazakâr kesimle muhabbetim)) Hep vardı, şu oldu da yollarımız kesişti diye bir şey yok. Ben insanı çok seviyorum. Bunu hisseden insanlar da beni seviyor olsa gerek. İnsanlarla maskeyle konuşmuyorum. Herkesle olduğu gibi muhafazakâr kesimle de muhabbet ederken samimi davranıyorum. Onlara karşı ne gereksiz pohpohlama çabasına giriyorum ne de riyakârca davranıyorum. (Risale Haber)

**********

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.