Kadim Bir İslam Şehri: Diyarbakır (6)

Abdulkadir Menek

Diyarbakır’da çok sayıda yazar, şair, ilim, sanat ve kültür adamı ile tasavvuf ehli gönül insanları yetişmiştir. Diyarbakır, bu konuda da son derece mümbit bir çevreye ve feyizli bir ortama sahiptir. Yetişen bu insanlar, bütün ülke düzeyinde çok büyük bir etki meydana getirmişler ve geniş çevrelere ulaşmışlardır. Bunların hepsinden bahsetme ve çok kısa bile olsa onları anlatma için bu çalışma elbette uygun değildir. Belki birkaç kişiye kısaca değinebiliriz.

1- Ali Emiri Efendi (1857-1924)

Diyarbakır’da dünyaya geldi. Eğitimini Diyarbakır ve Mardin’de tamamladı. Araştırmacı ve çok büyük bir kitap dostudur. Bütün ömrü kitap okumak, toplamak ve yazmakla geçti. Topladığı kitaplar genelde orijinal ve kolay kolay kimsenin eline geçmeyen kitaplardı. Böylece çok zengin ve kıymetli bir kütüphaneye sahip oldu. İşkodra’dan Haleb’e kadar uzanan bir Osmanlı coğrafyasının birçok önemli şehrinde başarılı bir şekilde çok değerli devlet görevlerinde bulundu. Meşrutiyet’in ilanından sonra emekliye ayrıldı ve İstanbul’a yerleşti. Bu süre zarfında kitap ve kütüphanecilik işlerine daha fazla zaman ayırmaya başladı.

Tezkire-i Şuara’yi Amid, Osmanlı Vilayet-i Şarkiyesi, Osmanlı Şairleri, İşkodra Şairleri, Yanya Şairleri, Diyarbakır´lı Bazı Zevatın Tercüme-i Halleri gibi hem bir devre ve hem bir bölgeye ışık tutan çok önemli bazı eserleri kaleme aldı. Yayınlanmamış el yazması bir de Divan’ı mevcuttur. Ayrıca dergi yayıncılığı konusunda da çok önemli katkıları oldu. 32 sayı yayınlanan Osmanlı Tarih ve Edebiyatı Dergisi ile 6 sayı yayınlayabildiği Amid-i Sevda dergisini çıkardı. Bütün hayatı boyunca büyük bir gayret ve titizlikle topladığı kitapları, kendi kurduğu Fatih Millet Kütüphanesine bağışlamıştır. Ali Emiri Efendi 1924 yılında vefat etti ev Fatih Camii haziresine defnedildi.

2- Süleyman Nazif (1870-1927)

Edebiyatımıza çok önemli eserler kazandıran büyük bir şair ve yazardır. 1870 yılında Diyarbekir’de dünyaya geldi. Babası, aynı zamanda şair ve tarihçi olan Diyarbakırlı Saîd Paşa’dır. Çok iyi bir eğitim aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Babasının görevi nedeniyle Harput ve Maraş’ta bulundu. Basın ve yayın işlerinde çalıştı. Servet-i Fünun döneminde çok sayıda şiiri yayınlandı. Bazı gazete ve dergilerde yazarlık ve başyazarlık yaptı. Bir dönem Paris’e yerleşti ve orada Ahmet Rıza Bey’in çıkardığı Meşveret gazetesinde istibdat aleyhinde yazılar yazdı. Yurda döndükten sonra Sultan II. Abdulhamid kendisine vilayet mektupçusu görevini vererek 12 yıl süre ile Bursa’da mecburi ikamete tabi tuttu.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü ve İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Bu dönemde önemli devlet görevlerine getirildi. Basra, Kastamonu, Trabzon, Musul ve Bağdat vilayetlerinde valilik yaptı. 1915 yılında görevlerinden ayrılarak İstanbul’a döndü. Halk gazetesinin başyazarlığı ile birlikte İleri ve Hadisat gazetelerinde yazılar yazmaya başladı. "Vilayât-ı Şarkiyye Müdafâ-i Hukuk Cemiyeti"nin kurulmasına öncülük edenlerdendir. İstanbul’un işgaline karşı çok sert yazılar yazarak önemli bir muhalefette bulundu. Hadisat’ta yayınlanan “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı çok büyük bir yankı uyandırdı. Malta’ya sürgün edildi. 1922 yılında yeniden İstanbul’a döndü.

Çal Çoban Çal, Namık Kemal, Tarihin Yılan Hikâyesi, Malta Geceleri, Hz. İsa’ya Açık Mektup, Mehmet Akif, Kâfir Hakikat, İmana Tasallut, Yıkılan Müessese, El Cezire Mektupları, İki Dost başta olmak üzere çok sayıda eseri yayınlandı. 1927 yılında İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığına defnedildi.

3- Ziya Gökalp (1876-1924)

Ziya Gökalp 1876 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Anne ve baba tarafından Diyarbakır’ın maruf ve ilim ehli olarak bilinen ailelerine mensuptu. Kolera salgını münasebetiyle Diyarbakır’da bulunan Dr. Abdullah Cevdet ile çok yakın ilişkiler içinde bulundu. İttihat ve Terakki Cemiyetinin önde gelen üyelerinden birisi olan ve ateist fikirleri ile bilinen Abdullah Cevdet’ten çok büyük oranda etkilendi. Cevdet’in kendisine verdiği “Ateizm” adlı kitap yaşantısını çok büyük ölçüde etkiledi. Yine aynı dönemde Diyarbakır’da Belediye Doktoru olarak çalışan ve bir Ortodoks Rum olan Yorgi isimli bir kişi ile önemli bir yakınlık kurdu. Ve Yorgi’nin materyalist fikirlerinden de çok etkilendi. Bu dönemde girdiği büyük ruhi buhranın sonucu intihara teşebbüs etti ve Abdullah Cevdet tarafından takip edilen uzun bir tedavi sürecinden sonra yeniden sağlığına kavuştu.

İstanbul Baytar Mektebine yatılı olarak kabul edilince, İstanbul’a yerleşti. Dr. Yorgi de bu sıralar İstanbul’a gelince, burada görüşmeye devam ettiler. Yine bu dönemde İttihat ve Terakki’nin ateist liderlerinden Dr. İbrahim Temo ile de yakın bir görüşme trafiği içine girdi. Siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklandı ve on bir ay müddetle hapis hayatı yaşadı. Tahliye edilince Diyarbakır’da mecburi ikamete tabi tutuldu.

Bu dönemde yazı hayatına başladı. Milleti oluşturan değerlerle ilgili olarak yeni yorumlar ve sentezler ortaya koymaya başladı. Toplumdaki değişim ve toplum sosyolojisi ile yakından ilgilendi. Türkçülük ile ilgili olarak çalışmalarının başlangıcı bu yıllara dayanır. İttihat ve Terakki Cemiyetindeki çalışmalarına devam etti. II. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki'nin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. Bu arada "Peyman" gazetesini çıkardı. Türkçülük akımının temel prensipleri ile ilgili olarak bazı eserler kaleme aldı. Bir bakıma Türk Milliyetçiliğinin temel felsefesinin oluşmasında çok büyük katkılarda bulundu.

1909'da Selânik'te toplanan İttihat ve Terakki Genel Kongresi'ne Diyarbakır temsilcisi olarak katıldı ve Cemiyetin Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye olarak seçildi. Birkaç ay süre ile Meclis-i Mebûsan'da Ergani/Maden mebusu olarak görev yaptı. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe ve Sosyoloji derslerini vermekle görevlendirildi. Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı ve Türk Yurdu dergisinde yazı ve şiirleri yayınlandı. İstanbul’un işgalinden sonra İngilizler tarafından Malta adasına sürgüne gönderildi.

1923’te Ankara’da Türkçülüğün Esasları isimli çok ses getiren eserini yazdı. Çok sayıda eser kaleme aldı. Mustafa Kemal’in isteği üzerine Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde yazılar yazdı. Bu yazılar CHP’nin kuruluşunda, ilke ve amaçları belirlenirken göz önüne alındı. İkinci Meclise Diyarbakır Milletvekili olarak alındı. Kısa süren bir milletvekilliğinin ardından 1924 yılında öldü. İstanbul Çemberlitaş’taki II. Mahmut Haziresine defnedildi.

Ziya Gökalp’in doğduğu ev, 1956 yılında müze haline getirilmiş, yazarın eserleri, şahsi eşyaları ve bölgeye ait bazı eserler bu müzede sergilenmeye başlanmıştır. Bina, bölgenin mimari yapısına uygun bir şekilde siyah bazalt taşlardan inşa edilmiştir.

4- Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

İz bırakan şairlerdendir. İlkokulu Diyarbakır’da okuduktan sonra öğrenimini Saint Joseph ve Galatasaray Liselerinde devam ettirdi. Daha sonra Mülkiye Mektebi ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. Ancak 2. Dünya savaşı nedeniyle geri döndü ve askere alındı. Bazı kurumlarda çevirmen olarak çalıştı. Şiirleri; Varlık, Yaratılış ve İstanbul gibi dergilerde yayınlandı. Otuz Beş Yaş Şiiri ile büyük bir üne kavuştu. 35 yaşı, yolun yarısı olarak şiirleştiren şair, 46 yaşında tedavi için bulunduğu Viyana’da vefat etti ve Cebeci Asri Mezarlığına defnedildi.

En önemli eserleri olarak; Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ziya'ya Mektuplar sayılabilir. Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan doğup büyüdüğü ev, 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak müzeye dönüştürülmüştür. 1733 yılında yapılan on dört odalı tarihi bina, daha sonraki yıllarda bazı onarım ve restorasyon çalışmalarından geçirilmiştir.

35 YAŞ ŞİİRİ

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

……….

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.