Kadim Bir İslam Şehri: Diyarbakır (1)

Abdulkadir Menek

Diyarbakır’ın tarihi Milattan binlerce yıl öncesine kadar uzanır. Son yapılan araştırmalara göre bu tarihi şehrimizin geçmişinin 12 bin yıl öncesine kadar uzandığına dair bazı bulgulara rastlanmıştır. Bu kadim şehrimiz, tarih boyunca devamlı olarak bölgenin en önemli merkezlerinden birisi olmuştur.

Kayıtlarda, Mezopotamya bölgesinin en önemli medeniyetlerinden birisi olan Asurlular döneminden itibaren kullanıldığı belirlenen Amida ismi binlerce yıllık bir geçmişe dayanır. Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra bu isim Amid olarak kullanılmaya başlanmıştır. Şehirde çok sık kullanılan siyah bazalt taşlardan dolayı “Kara Amid” isminin kullanıldığı dönemler de olmuştur.

Diyar-ı Bekir ismi ise, şehrin Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra bu bölgede ve Dicle nehri kenarlarında yaşamaya başlayan, kalabalık bir Arap kabilesinin reisi olan Bekir bin Vail’e dayanmaktadır. Bölge, 8. Yüzyıldan itibaren kaynaklarda Diyar-ı Bekir olarak anılmaya başlanmıştır. Osmanlılar döneminde ise, şehir merkezi için Amid ismi kullanılırken, eyalet ismi olarak Diyar-ı Bekir tercih edilmiştir. 17. yüzyıldan itibaren Diyarbekir ismi şehir merkezi için de kullanılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetten sonra, 1937 yılında ise şehrin adı Diyarbakır olarak değiştirilmiştir. On yedi ilçesi ile birlikte Türkiye’nin en büyük illerinden birisidir.

İslamiyet öncesinde şehir tarih boyunca belirli bazı dönemlerde Hititler, Asurlular, Aramiler, İskitler, Urartular, Medler, Makedonyalılar, Ermeniler, Roma İmparatorluğu, Sasani Krallığı ve Bizans İmparatorluğunun yönetimi altında bulunmuştur.

Diyarbakır, coğrafyamızda İslam ile şereflenen en eski şehirlerden birisidir. İyaz (İyad) bin Ganem (RA) komutasındaki İslam ordularının 638-641 yılları arasında yaptığı sefer ve fetihlerle, El-Cezire bölgesinin çok büyük bir bölümü fethedildi. Bu çerçevede Diyarbakır da 639 yılında fethedilerek İslam ile şereflenmiş ve günümüze kadar bu vasfını kaybetmeden devam ettirmiştir.

Sahabeler şehri Diyarbakır’ın, Mekke'nin fethinden 10 yıl sonra 27 Mayıs 639 yılında İslam orduları tarafından fethedilmesi ve İslam toprakları arasına katılması, bölgedeki İslami hâkimiyet noktasında çok büyük bir ehemmiyete sahiptir. İslam ordularının Diyarbakır surları önüne gelmesi ve aylar süren bir muhasara, sabır ve mücahedenin ardından fethedilmesi, tarihin şeref levhaları arasında sayılabilecek çok kutsal bir fetihtir.

**********

Halife Hazreti Ömer tarafından bölgenin fethi ile görevlendirilen İyâz bin Ganem, sekiz bin kişilik bir ordu ile harekete geçti. Bin civarında sahabenin de bulunduğu İslam ordusu, bölgede önemli fetihler gerçekleştirdikten sonra, Diyarbakır surlarını muhasara altına aldı. Yapılan bütün saldırı ve şehri ele geçirme teşebbüsleri, beş ay gibi bir zaman zarfında neticeye ulaşamadı.

Şehrin surlarının çok sağlam oluşu ve çok iyi savunulması fethi geciktirdi. İslam ordusu, bu süre zarfında bir yılgınlığa kapılmadan muhasarayı devam ederek, kale dibinde beş ay kadar beklemeye devam etti. Bu arada Silvan gibi etraftaki bazı yerleşim yerlerinin de fethi gerçekleştirildi.

Şehrin ve surların etrafında sık sık keşif gezileri yapan ve fetih için yeni yollar bulmaya çalışan Halid bin Velid, bu keşif gezilerinin birinde, surların doğu tarafında, sur duvarlarının dibinde gizli bir su deliği keşfetti. Bu keşfin sonucunda, bu deliğin genişletilerek şehre girilebileceğini belirledi. Yapılan çalışmanın neticesinde Halid bin Velid, yanına yüz kadar iyi savaşçı alarak, bu delikten içeri girdiler. Kapıların iç taraftan açılarak İslam ordusunun içeriye alınması kolay olmadı.

Nöbetçilerle yapılan savaşta en az yirmi yedi civarında sahabe şehid düştü. Daha sonraları “Fetih Kapısı” adı verilen bu kapıdan İslam ordusu şehre girmeye başladı. Şehre bu su yolundan girerek kapının açılmasını sağlayan bu şehid sahabeler, Halid bin Velid’in oğlu Süleyman bin Halid (bin Velid) ile birlikte daha sonraları inşa edilen Hz. Süleyman Camii bitişiğindeki meşhedde yan yana defnedildiler.

Fetihten sonra halka büyük bir şefkat ve merhamet ile yaklaşıldı. Silahlar toplatıldı. Bütün yöre halkına en iyi şekilde muamele edildi. Bu şehirde yaşayan Kürtlerin çok büyük bir çoğunluğu kendi rızaları ile İslam dinini seçtiler. Bölgedeki diğer şehirlerde yaşayan Kürtler de büyük bir ekseriyetle İslamiyet’i kabul ederek, bu şerefe nail olan ilk milletler arasına girdiler. Çünkü İslam’ın özü ve tebliğ metodu, tamamıyla insanların hür iradesine ve tercihlerine dayanıyor. İslam’ın tebliğ metodu, dinde zorlamanın olmadığı ve olmayacağı, insanların yapılan tebliğ neticesinde kendi hür iradeleri ile tercihlerini yapabilmeleri esasına dayanmaktadır.

Kürtleri, kendi iğrenç emellerine alet etmek isteyen bazı örgüt ve çevrelerin, bu fethin ardından, Kürtlerin Müslümanlar tarafından kılıçtan geçirildiği iddialarını fırsat buldukça gündeme getirme çabaları, bir safsata ve kara propagandadan başka hiçbir şey değildir. Kürtleri İslam dininden uzaklaştırmak ve düşman etmek isteyen bu art niyetli örgüt ve karanlık odakların yalan ve kara propagandaları, Kürtlerin vicdanında hiçbir zaman yer bulmadı. Bu fetih ile birlikte bölge halkı Bizanslıların zulüm ve baskılarından kurtulmuş, huzur ve hürriyetine kavuşmuştur.

Mekke ve Medine’den sonra en çok sahabenin medfun olduğu şehir Diyarbakır'dır. Şehrin fethi sırasındaki ilk çatışmalarda şehid olup Hazreti Süleyman Camii civarında defnedilen 27 sahabenin ismi ise şu şekildedir: Süleyman b. Hâlid b. Velid (RA), Rıdvan (RA), Mes'ûd (RA), Beşir (RA), Hamza (RA), Amr (RA), Şu'be (RA), Sâbit (RA), Zeyd (RA), Zeyd (RA), Halid (RA), Halid (RA), Nu'mân (RA), Muhammed (RA), Muhammed (RA), Abdullah (RA), Abdullah (RA), Abdullah (RA), Hasan (RA), Hasan (RA), Ka'b-i Zişan (RA), Fudayl (RA), Mâlik (RA), Fahr (RA), Ebu'l-Hamd (RA), Ebu Nasr (RA), Muğire (RA.).

**********

Diyarbakır Fatihi ve İslam’ın büyük kumandanlarından İyaz bin Ganem (RA); Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere Peygamber Efendimiz (ASV) zamanında yapılan bütün seferlere iştirak etmiş ve kahramanlığı ile temayüz etmiş çok büyük ve yıldız sahabelerden birisidir.

Diyarbakır, Mekke'nin fethinden on ve Kudüs'ün fethinden bir yıl sonra İslam ile şereflenen şehirler arasına girmiş ve bir İslam beldesi olmuştur. Diyarbakır, İyaz bin Ganem (RA) komutasındaki İslam orduları tarafından fethedildikten sonra tarihi olarak çok büyük bir misyon ve bayraktarlığın da sahibi olmuştur.

İyaz bin Ganem, İslam’a kahramanca çok büyük hizmetlerde bulunan bir sahabe olarak İslam tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Bu kahraman sahabe, Şam’ın fethinde süvari birliklerinin komutanlığını yaptı. Yermik Savaşı’nda, Bizans ordusunu hezimete uğratan beş kumandandan birisidir. Hz. Ömer döneminde Humus, Kınnesrin (Halep yakınlarında Şam bölgesinin önemli bir vilayeti idi. Savaş ve kuşatmaların ardından önemini büyük ölçüde yitirdi ve halen küçük bir yerleşim yeri olarak varlığını devam ettirmektedir) ve El Cezire valiliğine atanan İyaz Bin Ganem, aynı zamanda bölgenin fethi ile de görevlendirilmiştir.

İyaz bin Ganem, bölgede aynı şekilde Harran, Ruha (Urfa), Rakka, Cizre, Silvan, Nusaybin, Mardin, Dara, Habur, Bitlis, Ahlat, Besni ve daha birçok merkezleri, savaşarak veya barış yoluyla İslam toprakları arasına kattı. Böylece bu coğrafyayı ilelebet İslam sancağı altına almış ve büyük bir şeref ve mazhariyetin de sahibi olmuştur.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, şehrin sahabe fatihi ve İslam’ın kahraman bir kumandanı olan İyaz bin Ganem’in adını, Sur İlçesinde yeni açılan bir caddeye verdi. 31 Mart 2019 tarihli Mahalli İdareler Genel Seçimleri'nden sonra yeni seçilen Belediye bu ismi değiştirerek, yardım ve yataklık sucundan ceza alan Dr. İlhan Diken adının caddeye verilmesini kararlaştırarak, İyaz Bin Ganem tabelasını indirdi. Diyarbakır Valiliği ise, bu kararın tanınmadığını ve kanunlara aykırı olduğunu beyan eden bir açıklama yayınladı.

Miladi 582 yılında doğan İyaz bin Ganem, Hudeybiye antlaşmasından önce Müslüman oldu ve bu antlaşmada da hazır bulundu. İkinci Habeşistan hicretine katılan sahabelerdendir.

Valilik ve fetih görevlerinden çok büyük başarılar elde eden İyaz bin Ganem, bu fetihlerden sonra Hz. Ömer (RA) tarafından gönderilen, Şam’a dönmesini ve hasta olan Yezîd b. Ebû Süfyân’ın ölümü halinde idareyi ele almasını bildiren bir mektup alması üzerine yola koyulmuş, ancak dönüş yolunda Humus'ta vefat etmiştir. Bu mübarek sahabe, Humus’ta Halid bin Velid’in kabri yanına defnedilmiştir.

**********

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.