Dün sabaha karşı İslam dünyası alçak ve hain bir saldırı ile bir kez daha sarsıldı. Hamas’ın Liderlerinden ve Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeskiyan’ın yemin etme törenine katılmak üzere bulunduğu İran’ın başkenti Tahran’da ikamet ettiği konutta, yakın bir koruması ile birlikte uğradığı bombalı bir hava saldırısı sonucu şehadet şerbetini içti.
Tahran’ın merkezinde, böyle silahlı ve bombalı bir saldırının meydana gelmesi üzerinde elbette ayrıca durmak gerekir. Her an hedef olması muhtemel olan ve İsrail’in öldürülecekler listesinde en ön sırada bulunan bir lider için, ne gibi koruma tedbirlerinin alındığı konusu da elbette sorgulanmaya değer.
Lübnan’ı bombalamaya başlayan Siyonist güçlerin, Gazze ile birlikte bütün Orta Doğu’yu ve İslam Âlemi’ni kan gölüne çevirme gayretleri, bu alçak saldırı ile yeni bir boyut kazandı.
Bu saldırılar, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin yakın desteği ile yapılan, dünyaya ve Orta Doğu’ya Siyonist ideoloji çerçevesinde yeni bir şekil verme ve dünya siyasetini yeniden dizayn etme senaryosunun uygulamaya konulmasından başka bir şey değildir.
7 Ekim günü başlayan ve hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımadan devam eden İsrail saldırılarında bugüne kadar kırk bin civarında masum insan vicdansızca katledildi. Bunların yarısından fazlası bebek, çocuk ve kadınlardan oluşuyor.
ABD başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinin büyük bir çoğunluğu, bu alçak saldırılara karşı çıkmadığı gibi masum bebek ve çocukların öldürülmesini meşru bir hak olarak görüyor, bu katliamın durdurulması yönünde bir çağrıda bulunma ihtiyacını dahi hissetmiyor.
Elbette bu ülkelerin hepsinde, vicdan sahibi bazı insanlar, bu katliamın önüne geçmek için bazı gösteri ve eylemlerde bulunuyorlar, fakat kendi hükümet ve yöneticileri nezdinde bunlar hiçbir anlam ifade etmiyor, zaman zaman da engellenmeye çalışılıyor.
Bütün hayatını Filistin’in kurtuluşu, özgür bir Kudüs ve Mescid-i Aksa için feda eden bu kahraman insandan da kısaca bahsetmek gerekir. İsmail Heniyye, Filistin topraklarının Askalan (Aşkelon) kentinden göçe zorlanan Filistinli bir ailenin çocuğu olarak 29 Ocak 1963'te Gazze'deki Şati Mülteci Kampı'nda dünyaya geldi. Eğitimine Gazze’de devam etti, 1987'de Gazze İslam Üniversitesinden mezun oldu.
1987 yılında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bir kolu olarak Şeyh Ahmed Yasin liderliğinde kurulan Hamas’a katıldı. 1989’da intifadaya katılmak ve Hamas üyesi olmak gerekçesiyle İsrail tarafından tutuklandı. 1992 yılında tahliye edilerek Lübnan’a sürgüne gönderildi. Bir yıl sonra Gazze’ye geri döndü. Bulunduğu mekânlara ve evine defalarca yapılan saldırılardan kurtuldu. 2006 yılında yapılan seçimde 132 üyeli Meclis’in 76 üyesini Hamas’ın kazanması üzerine Filistin Başbakanlığı görevine getirildi. Kurduğu hükümet Mahmut Abbas tarafından onaylandı. 2007 yılında El Fetih ve Hamas arasında çatışmaların devam etmesi nedeniyle Mahmut Abbas tarafından görevden alındı.
Heniyye, 6 Mayıs 2017'de Hamas Şura Konseyi tarafından Halid Meşal'in yerine Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı olarak seçildi ve bu görevine devam ediyordu. Bir süredir Katar’da sürgün hayatı yaşayan Heniyye, Gazze konusunda dur durak bilmeyen çalışmaları ve İslam alemi nezdindeki itibarı ile İsrail’in en önde gelen hedefleri arasında bulunuyordu.
İsrail'in 10 Kasım 2023'te Gazze kentinde yerinden edilmiş kişilerin bulunduğu bir okulu hedef alması sonucu Heniyye'nin torunlarından biri hayatını kaybetti. Bu hazin olayın arkasından, geçen Nisan ayındaki Ramazan Bayramı dolayısıyla Gazze kentinin batısındaki Eş-Şati Mülteci Kampı sakinleri ve yakınlarıyla bayramlaşmaya giden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin ailesinden birçok kişinin bulunduğu araç, İsrail uçakları tarafından bombalandı. Saldırıda Heniyye’nin üç oğlu ve dört torunu şehadet şerbetini içti.
Ailesinden yedi kişinin aynı saldırıda şehit olmasını büyük bir teslimiyet, sabır ve iman ile karşılayan ve "Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz" ifadelerini kullanan İsmail Heniyye, duygularını şu şekilde ifade etmişti: "Çocuklarım Gazze'yi terk etmediler. Kudüs'ün ve Mescid-i Aksa'nın kurtuluşu yolunda hayatlarını feda ettiler. Tüm halkımız evlatlarının kanlarıyla büyük bir bedel ödüyor. Ben de onlardan biriyim. İsrail'e yıkımla, katliamla, yok etmeyle alamadığını müzakere masasında da almayacağını söylüyoruz. Oğullarımın kanı Gazze'deki şehit halkımızın kanından daha kıymetli değildir."
İslam âleminin hangi bölgesinde olursa olsun, zındıkanın ve ehl-i küfrün saldırıları, bütün Müslümanları yürekten yaralar. Ve bunun için ellerinden gelebilecek maddi veya manevi hiçbir gayreti esirgemez. Bugün için bir boykotu bile küçümseyen ve bu saldırı ve katliamların önemini kavrayamayan müminler tarafından elbette bu hususların çok iyi anlaşılması gerekir.
İslam âleminde gerçek anlamda bir birlik, beraberlik, kardeşlik, ittihat ve tesanüt gerçekleşmediği sürece bu tür alçakça saldırı ve katliamların sona ermesi mümkün değildir. “Müminler, bir bedenin azaları gibidir” hakikatinin her mümin tarafından tam anlamıyla kavranması ve kabul edilmesi gerekir. Rabbimizin kardeş kıldığı müminlerin, zalim ve hunharların katliam ve saldırılarına hedef olmasında, elbette her müminin sorumluluğu vardır. Herkes bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeye başladığı zaman, Rabbimizin inayet ve yardımını bariz bir şekilde üzerimizde görmemiz mümkün olacaktır.
“İslam âlemine inen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum” diyen Bediüzzaman Hazretleri, her müminin sahip olması gereken duyarlılık ve hassasiyeti ifade etmektedir. Bu vesile ile Hasan El Benna’nın şehid edilmesi ile ilgili olarak Bediüzzaman Hazretlerinin hissiyatını bir kez daha paylaşmak istiyorum.
Emirdağ’da, 1949 yılının bir Şubat gününde, hissettiği ani ve şiddetli bir rahatsızlık üzerine, Bediüzzaman Hazretleri talebesi Hüsnü Bayram’ı “Git gazetelere bak, İslâm âleminde menfi bir hadise mi var?” diyerek çarşıya göndermişti.
Hüsnü Bayram o günkü gazetelerde herhangi bir habere rastlamamıştı. Fakat ertesi gün tekrar çarşıya gittiğinde, Çalışkanların dükkânına uğramış ve Bediüzzaman’ın talebelerinden Mehmed Çalışkan kendisine gazetelerde yer alan Mısır’la ilgili bir haberi göstermişti.
Mısır’da İhvân-ı Müslimîn Cemiyetinin kurucusu Hasan el-Bennâ 12 Şubat 1949 günü akşamı evine giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu şehid edilmişti ve diğer cemiyet mensupları için de büyük bir tutuklama ve işkence furyası başlamıştı. Bediüzzaman bu haberi öğrendikten sonra, “Demek ki ben Mısır’daki kardeşlerimizin ahvâlinden müteessir olup hastalanmışım” diye rahatsızlığının kaynağını ifade etmişti.
İşte İsmail Heniyye’nin maruz kaldığı bu alçak saldırı karşısında, elbette her mümin aynı hissiyatı yaşar ve aynı acıları yüreğinde hissedecektir. Bu suikast, yalnızca İsmail Heniyye, Gazze, Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa ile sınırlı değildir. Bu saldırı bütün İslam âlemine ve bütün Müslümanlara yapılmıştır. Bazı kişilerin duyarsız veya ilgisiz davranması, bu hakikati değiştirmez.
Bu vesile ile bu şehadetin, bütün İslam dünyasının uyanışına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz. Gazze ile birlikte Kudüs ve Mescid-i Aksa bu işgal ve saldırılardan kurtarılmadığı sürece, bütün İslam âlemi bu vahim durumdan kurtulamayacaktır. Bu necat ve refah kapısını, bütün İslam âlemi bir ve beraber olarak açmalı, bu zalim ve alçak saldırılara nihayet vermelidir.
İslam'ın aziz ve kahraman bir şehidi olan İsmail Heniyye’ye bir kez daha Rabbimden rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum. Rabbim makamını ali eylesin. Böylesine kahraman, cesur, müstakim ve ihlaslı şehidler, inşallah İslam âleminin fecr-i sadıkını hızlandıracak, büyük bir intibah, kurtuluş, beraberlik ve fütuhata vesile olacaktır.