Hanzala

Abdulkadir Menek

İsrail’in Gazze’de başlattığı soykırım, bütün şiddetiyle ve vahşetiyle devam ediyor. Hunharca sürdürülen bu büyük katliam, birkaç gün sonra, 7 Ekim’de bir yılını doldurmuş olacak. Bu süre zarfında Siyonist katiller, mazlum ve masum Filistin halkından 42 bin civarında insanı şehid ettiler. Bu saldırıda vefat edenlerin yarısından fazlası bebek, çocuk ve kadınlardan oluşuyor.

Halen enkaz altında kalan, yerleşim yerleri terk edildiği veya saldırılar devam ettiği için ulaşılamayan binlerce insan var. Yaralıların sayısı 100 bin civarında. Bu yaralıların; sağlık kuruluşları bombalandığı, yeterli miktarda tıbbi malzeme bulunmadığı ve sağlık çalışanları öldürüldüğü için, istenilen düzeyde tıbbi bakım ve tedavi alamadıkları da herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Anne ve babaları öldürüldüğü için kimsesiz kalan binlerce çocuk var. Bunların önemli bir kısmı, yetersiz beslenme ve bakım yetersizliğinden dolayı peyderpey ölüyor veya çok zor şartlarda hayata tutunmaya çalışıyor. İslam âleminin de bunları ciddi anlamda belirlemesi ve sahiplenmesi gerekiyor.

Gazze’deki saldırılardan dolayı 2 milyon civarında insan evlerini terk etmek ve yaşadıkları şehirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlar. Fakat bu kahraman insanların çok büyük bir ekseriyeti, kendi vatanlarını ne pahasına olursa olsun terk etmemek için her türlü zorluğa katlanmaya devam ediyorlar. Türkiye başta olmak üzere, diğer ülkelerden gönderilen yiyecek ve yardım malzemelerinin de yerine ulaşmasının önüne, Siyonist askerler tarafından çok sayıda engel konuyor.

Kış mevsiminin yaklaştığı bu günlerde, burada yaşanan büyük insani dramın boyutları çok çok büyüyecek ve dayanılmaz bir hale gelecek. Çok önemli bir vasfının “mümin kardeşinin derdiyle dertlenmek olması gereken müminlerin” çok büyük bir ekseriyeti biraz üzülerek ve birkaç kelam ile bu büyük görevini yaptığını var sayacak ve bu şekilde vicdan azabından kurtulmaya çalışacak.

Elbette yapılması gereken çok daha büyük vazifeler ve atılması gereken çok önemli adımlar var. Uluslararası düzeyde, bu büyük soykırımı ve vahşeti Türkiye kadar dile getiren ve her zeminde gündeme getiren başka bir ülke de görünmüyor. Atılması gereken başka adımlar olmakla birlikte, eğer bütün İslam ülkeleri bir ve beraber olarak bu soykırım ve katliama karşı çıksaydı ve imkânlarının bir kısmını bu vahşeti önlemek için samimi bir şekilde kullansalardı, bu kanlı saldırılar çok önceleri sona erecek ve vahşet bu boyutlara ulaşamayacaktı.

Merkezi yönetimlerimiz ile birlikte her şehrimizin yapabileceği çok güzel çalışmalar ve bilinçlendirme faaliyetleri bulunabilir. Çünkü insanlarımızın önemli bir çoğunluğunun bu konu etrafında kenetlenmesi, bir araya gelebilmesi, gücü ve duaları ile bu mazlum kardeşlerimize yanında olarak yardımcı olması, felahın ve kurtuluşun celbine vesile olabilir. Çünkü biliyoruz ki, duaların umumileşmesi ve külliyet kazanması, dergâh-ı İlahiyede kabulünün en önemli sebeplerinden birisidir.

Geçenlerde Kültür Yolu Festivali kapsamında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin'in daveti üzerine, gerçekten çok güzel düşünülmüş bazı sergileri bazen ibretle, bazen hüzünle ve bazen gözyaşları ile gezme fırsatımız oldu.

Şüphesiz, bunlardan en çok dikkati çeken sergilerin başında “Hanzala” sergisi gelmektedir. Bunlardan güncel olması ve gündemimizde önemli bir yer tutması açısından özellikle Hanzala sergisine ve Karikatürist Naci El Ali’ye değinmek istiyorum.

Naci El Ali, Filisinli bir sanatkâr. Çizdiği karikatürler ile Filistin davasını bütün dünyaya duyurmak için çok özel gayretler gösteren bir sanatçı. Özellikle öne çıkardığı “HANZALA” karakteri ile Filistin davasını ve burada İsrail tarafından işlenen cinayetleri ve yapılan büyük zulmü bütün dünyaya duyurmak için büyük gayret gösterdi. Bu gayreti ile Hanzala karakterinin bütün dünyada tanınmasına vesile oldu.

1938 yılında Kuzey Filistin’in Celile kazasına bağlı Şecere köyünde dünyaya gelen Naci El Ali, İsrail işgali nedeniyle ailesi ile birlikte küçük yaşlarda Filistin topraklarından ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre Lübnan’daki Ayn-ül Hilva Mülteci kampında yaşadı ve İsrail’in Sabra ve Şatilla katliamlarına şahitlik etti.

Küçük yaşlarda şahit olduğu zulüm ve katliamlar kendisini büyük ölçüde etkiledi ve bunun sonucu olarak Arap Milliyetçilik hareketlerinin içinde bulundu. 1960 yılında Lübnan Güzel Sanatlar Akademisinden mezun oldu. Bu dönemlerde çizdiği bazı karikatürler büyük ilgi gördü ve eserleri bazı gazete ve dergilerde yayınlanmaya başlandı. Eserlerinde, özellikle Filistin davasına vurgular yaparak bu konuyu gündemde tutmaya çalıştı.

Hanzala karakteri bu dönemlerde şekillenmeye başladı. İnsanlığın, dünya basın ve yayın organları ile birlikte büyük devletlerin Filistin davasına ilgisizlikleri veya karşıt bir tavır içinde olmaları, Hanzala karakterinin küskünlüğünü ve olaylara sırtını dönüşünün ön plana çıkması ile neticelendi.

Filistin’in en ünlü sanatçılarından birisi olarak kabul edilen El Ali, 40 bin civarında karikatür çizdi. Hanzala karakteri de Filistin’in özgürlük mücadelesinin sembollerinden birisi olarak tarihe geçti.

22 Temmuz 1987 tarihinde Londra’da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu vefat eden Naci El Ali’nin katili bulunamadı. Ancak suikasttan Mossad sorumlu tutuldu. Ölümünden sonra Dünya Gazeteler Birliği tarafından “Golden Pen of Freedom- Hürriyet Altın Kalemi” ödülüne layık görüldü.

Üzerinde ayrıca durulması gereken ve Gaziantep’in muhteşem kahramanlık destanının en mükemmel şekilde sergilendiği Gaziantep Panorama Müzesinde sergilenen bu karikatürler, ziyaretçilerini usta bir kalemin çizgileri eşliğinde bir Filistin turuna hüzün ve gözyaşları ile çıkarıyor.

Yeri gelmişken, bu turumuz sırasında gezme fırsatını bulduğumuz diğer sergilerden de kısaca bahsetmek istiyorum. Osmanlının kadim ve Orta Doğu’daki en önemli vilayetlerinden, Gaziantep’in de sancak olarak bağlı bulunduğu “Osmanlı Arşivlerinde Halep” sergisini, büyük bir ibret ve bazen de içimiz burkularak gezdik. Bu bölgede gaflet, dalalet ve ihanet sonucu kaybedilmiş bu büyük medeniyet merkezlerinin düçar olduğu akıbet, elbette her vatandaşımızı derinden düşündürmeli.

Muhteşem hat sanatları ile yazılan ve ruhumuzun en derinliklerine kadar nüfuz eden “Besmele-i Şerif Sergisi” bizim kadim medeniyetimizin ve Osmanlı irfanının Kur’an-ı Kerim ve Besmele-i Şerif’e verdiği önem ve atfettiği yüksen kıymetin adeta muhteşem bir tezahürü olarak nakşedilmiş bir şekilde bütün vatandaşlarımızın ziyaretini bekliyor. Bismillah’ı her hayrın ve hayırlı her işin başı olarak gören bir inancın mensupları olarak, kısa bir müddet dahi olsa afaktan kurtulup enfüse dalmaya, hepimizin ihtiyacı var.

Bir başka sergi olarak milletimizin takdirlerine sunulan ve yine Osmanlının ruh nezaketinin, rikkatinin ve manevi değerlere ve sanatlara verdiği önemin büyük bir göstergesi olan Tezhib eserlerini gezerken, gerçekten bütün ekip olarak çok büyük bir haz ve mutluluk yaşadık. Birçok eseri, sabırla ve büyük bir maharetle işleyen sanatkârlarından bizzat dinlemek, apayrı bir mutluluk vesilesi. Aylar süren büyük bir emeğin ve sabrın eseri olarak gün yüzüne çıkan bu güzel eserlerin sanatkârlarını da gönülden kutlamak gerekiyor.

Bizi, bizim değerlerimizi, bizim manevi terennümümüzü ve duygularımızı yansıtan bu muhteşem sergilerin, fırsat bulan herkes tarafından bir an önce gezilmesini hararetle tavsiye ediyorum. Bu değerli çalışmalarından dolayı da Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin’i ve ekibini gönülden tebrik ediyorum.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.