21. Lem’a İhlâs Risalesinde Bediüzzaman Hazretlerinin kullandığı "Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder" ifadeleri, Nur Talebelerinin kendi aralarında her daim göz önüne almaları gereken çok önemli bir ikaz ve şaşmaz bir pusuladır.
Bu meslek ve meşrep, ihlâs ve samimiyete dayanmaktadır. Nur hizmetine mensup olanlar, bu mensubiyetin şeref ve faziletini her daim yaşamak istiyorlarsa bunun gereğini bütün engelleri aşarak yerine getirmek zorundadırlar. Çünkü bunun gereğini yerine getirmeyenler için, büyük bir tehlikenin de bulunduğu ifade edilmektedir: "Bu hılletin üssülesâsı, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gâyet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz." (Lem’alar, sayfa, 166,167)
Hz. İbrahim (a.s), Halilullah’tır, Allah’ın dostudur. Halilullah unvanı, “Allah İbrahim’i, halil (dost) edindi.” (Nisa, 125) ayetine dayanır. Hz. İbrahim (a.s), Cenab-ı Hakk'ın cemali isimlerine mazhardı. Karakter olarak son derece yumuşak huylu, halim ve merhamet sahibi idi. Onun için putlara tapanlara dahi beddua etmez, onları Allah'ın Gafur ve Rahim isimlerine havale eder, ıslah ve mağfiret duasında bulunurdu.
Bu sebeplerden dolayıdır ki İbrahim Peygamberin mesleği, "dostluk mesleği" olarak adlandırılır. Üstad Bediüzzaman’ın bu manalar itibariyle Risale-i Nur hizmetini, "Hıllet meşrepli Haliliye mesleği" olarak ifade etmesi çok önemlidir. Nur Talebeleri de, "husumete vakti olmayan muhabbet fedaileri" olduğundan, meslek ve meşrep olarak İbrahim Peygambere son derece yakındırlar.
İşte bunun içindir ki, "Haliliye Mesleğini" şu şekillerde tanımlamak mümkündür:
Haliliye Mesleği, bütün ehl-i imanı samimiyetle kucaklamanın adıdır.
Haliliye Mesleği, birliğin ve beraberliğin adıdır.
Haliliye Mesleği, kardeşlerini dışlamadan, şefkatle bağrına basmanın adıdır.
Haliliye Mesleği, enaniyetini bir büyük havuzun içinde eritebilenlerin bir araya geldiği bir tevazu ve mahviyet yoludur.
Haliliye Mesleği, farklı kabiliyet ve cevval fıtratları, bünyesinde istihdam etmek için, her türlü fedakârlığı yapan ve onların önünü açanların mesleğidir.
Haliliye Mesleği, dava arkadaşını en içten ve samimi duygularla bağrına basanların mesleğidir.
Haliliye Mesleği, hiçbir kıskançlık, garez ve haset içinde olmadan, kardeşlerinin şerefi ile şakirane iftihar edenlerin mesleğidir.
Haliliye Mesleği, ehl-i iman kardeşini ve dava arkadaşını her türlü itham ve suçlamadan beri tutanların mesleğidir.
Haliliye Mesleği, hak ve hakikat kimden gelirse gelsin taraftar olanların ve meşrep fanatizmini aşabilenlerin mesleğidir.
Haliliye Mesleği, hakkın hatırını ali tutan ve hiçbir hatıra feda etmeyen kahraman ve civanmertlerin mesleğidir.
Haliliye Mesleği, ebedi dostluk ve kardeşlik gibi ulvi ve manevi kazançları, beş paralık bir dünya menfaati ve tekaddüm lezzetine feda etmeyenlerin sebat ve metanetle takip ettiği iman ve Kur’an yoludur.
Haliliye Mesleği, gönül ehlinin ve muhabbet sevdalılarının mesleğidir.
Haliliye Mesleği, "mürüvvetkarane muhabbeti" kendi kardeşlerinden esirgemeyenlerin, muhabbet ve tesanüd zeminidir.
Said Nursi Hazretleri Nur hizmetini, "sahabe mesleği" olarak da isimlendirir. Araya hiçbir şey koymadan sırf iman hakikatlerine hizmet eden, insanların imanlarını kurtarmak ve kuvvetlendirmek için her fedakârlığa çekinmeden katlanan Nur Talebeleri, bu yönleri ile Sahabelerin mesleklerini, ahir zamanın dehşetli fitneleri içinde ihlas ile yaşatarak büyük bir görev ifa ederler.
Ashab-ı Kiram’ın fedakârlık, sefkat, istiğna hasletleri de çok barizdir. "İsar" hasletleri ile Allah’ın senasına mazhar olan bu güzide insanlar topluluğu, Haliliye mesleğinin elbette zirvesinde bulunuyorlardı. Allah’a bütün mevcudiyetleri ile dost ve yakın olmakla birlikte, birbirlerine da her zaman ve zeminde en büyük yardımcı ve mütemmim durumunda olmuşlardır.
Bir başka önemli nokta olarak şunları ifade edebiliriz. Nur Talebeleri insanların imanlarının kurtarılması, terakkisi ve tekâmülü ile birlikte insanlara yaklaşımlarında da istiğna, muhabbet ve şefkati esas alırlar. Üstad Said Nursi “Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle Hazret-i İbrahim’in (a.s) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmesi” (Şualar, sayfa,623) ifadesi ile nazarlarımızı bu noktaya çekmektedir. Bu özelliklere de "Haliliye Mesleği" tabiri çok güzel uymaktadır. Bu muhteşem sentezden dolayıdır ki, Risale-i Nur hizmetine "Hıllet meşrebli haliliye ve sahabe mesleği" tabiri çok yakışmaktadır.
Allah’ın, İbrahim (a.s)’ı kendisine niye dost edindiğinin farklı rivayetleri vardır. En çok kabul görenlerden bir tanesi de İbn-i Ebi Hatim’den nakledilen şu rivayettir: "Hz. İbrahim, Azrail (a.s) ile karşılaştığı zaman ondan Rabbinin kendisini niçin Halil edindiğini sordu. Azrail de, ‘sen insanlara ihsan edersin, fakat karşılığında onlardan hiçbir şey istemezsin’ diye cevap verdi." Allah’ın Hz. İbrahim’i kendine dost edinmesi, ayrıca ilahi sırlara da vakıf kılması anlamına gelir. (Peygamberler Tarihi, Bünyamin Ateş, İstanbul 2002, Sayfa, 168)
Burada ihlâs ile ilgili olarak söylenen Cüneyt-i Bağdadi’ye ait bir sözü de hatırlamakta fayda vardır. "İhlâs kul ile Allah arasında öyle bir sırdır ki, şeytan bilmez ki bozsun, melek bilmez ki yazsın." Yapılan iman ve Kur’an hizmeti ile birlikte diğer bütün hayırlı amellerin ihlâs ile yapıldığının ölçüsü ve mükâfatı, ancak İlahi takdir ile bilinecektir.
Bu manayı teyit eden önemli bir hadis de şu şekildedir: “Kul, birçok iyi ameller işler. Bu ameller mühürlü bir zarfta melekler tarafından Allah'a yükseltilir ve bu zarf Allah'ın huzuruna konur. Allah-u Teâla: "Bu zarfı atınız, zira bunun içindeki amel ile benim rızam kastedilmemiştir" buyurur. Sonra Allah-u Teâla melekleri çağırır ve : "Şu şu amelleri ona yazınız" buyurur. Melekler; "Ya Rabbi! O bunların hiçbirini yapmadı." derler. Allah-u Teâla; "Yapmadı ama yapmayı niyet etti." buyurur.”
"Allah ile kul arasında İlahi bir sır olan ihlas" insanın manevi murakabe ve muhasebesine vesile olmakla birlikte, hizmetin ve hayatın her safhasında yol gösterici olmalıdır. İnsanların yanlışı olabilir, fakat ihlâsı bilerek kırmak, iman ve Kur’an hizmetini maddi, dünyevi ve nefsanî herhangi bir vaziyete alet etmek, bir tehlike ve zarar habercisidir. Bu tehlike ve zarar da, uhrevi netice itibariyle olmakla birlikte, dünyevi hayata da yansımaları olabilir.
Onun için Said Nursi Hazretleri, Nur Talebelerine "Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mu'cizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Azam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi manen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz" (Lem’alar, sayfa,166) sözleri ile önemli bir uyarıda bulunmaktadır.
Burada Haliliye mesleğinin en önemli özelliklerinden birisi görülmektedir. Bu da, yapılan iman ve Kur’an hizmeti karşılığında insanlardan hiçbir şey istememek ve bu hizmeti sırf Allah rızası için yapmaktır. Hizmetin kudsiyet ve safiyetine halel getirecek davranışlardan ve bir karşılık beklentisinden her Nur Talebesinin özenle ve ısrarla kaçınması gerekir. Üstad Bediüzzaman, bu hizmet tarzını İhlâs Risalesi’nde sistematik bir şekilde formüle etmiştir. İhlas Risalesini bu nedenlerden dolayı on beş günde bir ve tahkiki bir şekilde anlayarak okumak çok mühimdir.