Suriye ve Orta Doğu bölgesi, milattan önce ve antik çağlarda çok sayıda devletin ve tarihi olarak uygarlıkların yoğun bir şekilde hüküm sürdüğü çok önemli bir coğrafyada bulunmaktadır. Aynı zamanda, Suriye toprakları, kadim bir İslam diyarıdır. Bölge çoğu zaman Şam veya Şam-ı Şerif olarak adlandırılmıştır. Rivayetlerde Peygamber Efendimizin (ASV) on iki yaşlarında iken amcası Ebu Talip ile birlikte ve ticaret kervanlarının refakatinde Suriye’nin güneyindeki Busrâ’ya kadar gittiği ve burada Rahip Bahira ile olan meşhur görüşmenin yaşandığı bildirilmektedir.
Suriye’nin birçok önemli bölgesi, 634 yılında Şam civarına üç ordu gönderen Hz. Ebu Bekir (RA) döneminde kazanılan zaferlerle fethedildi ve Şam’ın fetih kapıları açılmış oldu. Hz. Ömer (RA) zamanında, 635 yılında Halid bin Velid komutasındaki İslam orduları tarafından bölgenin önemli bir kısmı fethedildi ve bu fetihler Şam, Humus, Hama ve Halep dâhil olmak üzere birçok şehre kadar uzandı. Bölge halkının büyük bir çoğunlukla Arap olması ve Müslümanların da uygulama ve yönetimlerinde adil davranmaları, bu bölgenin fethini kolaylaştırdı ve birçok Suriye şehri kendi istekleriyle ve barış yoluyla İslam devletine katılmayı kabul etti.
639 yılında Kudüs yakınlarındaki Amvâs’tan bütün bölgeye yayılan çok büyük bir veba salgını başladı. Tahminlere göre, bu salgında yirmi beş binden fazla insan hayatını kaybetti. Veba salgınında hayatını kaybedenler arasında Suriye Ordusu Başkumandanın olarak görevlendirilen Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve onun ardından bu görevi devralan Muâz b. Cebel gibi önde gelen sahabeler de bulunuyordu.
Hz. Ömer tarafından Dımaşk (Şam) valisi olarak tayin edilen Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan, Hz. Osman zamanında Suriye Genel Valisi olarak görevlendirildi. Bu görevlendirme bölge için çok önemli bir dönüm noktasının başlangıcı oldu. 661 yılında Emevi Devletinin kurulması ile birlikte, Şam bu devletin başkenti yapıldı. Bu dönemde Şam ve Suriye bölgesinin önemi büyük oranda arttı. Emevi halifeleri döneminde Şam ve Halep başta olmak üzere, Suriye şehirlerinde İslam sanatını temsil eden, tarihi ve kültürel değeri yüksek olan çok sayıda saray, cami vb. eserler inşa edilmiştir. Bu eserlerden önemli bir kısmı günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır.
751 yılında, Abbasiler tarafından Emevi devletine son verildi ve Suriye bölgesi Bağdat’ta bulunan Abbasiler Devletine bağlı bir eyalet haline getirildi. Abbasilerden sonra Fatımiler, Eyyubiler, Memlukler, Selçuklular ve Osmanlılar burada yönetimi ellerinde bulundurdular.
**********
11. yüzyılın sonlarında Halep ve çevresi Atabegler tarafından yönetilmeye başlandı. Musul Atabegi İmaduddin Zengi, bölgede hâkimiyet alanını genişletti, Hama ve Humus’u da topraklarına katmayı başardı. İmaduddin Zengi’nin 1146 yılında vefatından sonra oğlu Nurettin Zengi, buradaki Atabeg yönetimini devam ettirdi. 1154 yılında Dımaşk’ı da topraklarına katan Nurettin Zengi, Suriye’nin büyük bir bölgesinde söz sahibi olmaya başladı. Bu dönemde Haçlılara karşı çok önemli başarılar elde edildi. Suriye şehirlerinin imar ve inşasına çok büyük bir ehemmiyet verildi. Âlimlerin halkı irşad etmeleri için gerekli imkânlar ve ortam hazırlandı. Çevredeki kabilelerle iyi ilişkiler kurulmaya çalışıldı.
Nurettin Zengi 1174 yılında vefat etti. Bölgede bir müddet taht savaşları ile birlikte bir kargaşa yaşandı. Davet üzerine Mısır’dan Dımaşk’a gelen Selahaddin Eyyubi, bölgeyi kolaylıkla kontrol altına aldı ve en son Haleb’i de alarak bölgedeki gücünü pekiştirdi. Daha sonra en büyük hayali olan Kudüs’ün fethi için çalışmalarını hızlandırdı. Selahaddin Eyyubi 1187 yılında Hıttin savaşında Haçlıları büyük bir yenilgiye uğratarak Kudüs’ü fethetti. Böylece yıllardır peşinden koştuğu en büyük idealini gerçekleştirdi. 88 yıl boyunca haçlıların yönetimi altında bulunan Kudüs’ü fetheden Selahaddin Eyyubi, Üçüncü Haçlı Seferi'nde Haçlı devletlerine karşı verdiği mücadelesiyle Müslüman Türk, Kürt ve Arap toplumlarında önemli bir figür hâline geldi, "kahraman" olarak görüldü ve "Kudüs Fâtihi" unvanını büyük bir liyakatle kazandı.
Selahaddin Eyyubi’nin vefatından sonra bölge büyük bir sarsıntı geçirmeye başladı. Oğulları ve kardeşleri arasında çatışma ve mücadeleler baş gösterdi. Bölgede önce Moğolların ve daha sonraki yüzyıllarda Timur İmparatorluğunun istila, yıkım ve tahribatları yaşandı. Memluküler döneminde bölge tam olmasa da nispeten huzura kavuştu. İlmi faaliyetlere ağırlık verildi. Yapılan tahribat ve yıkımların telafisi için önemli çalışmalara girişildi. Ticaretin yeniden canlanması için bazı tedbirler alınmaya gayret edildi. Memluklerin son dönemlerinde yeni kargaşa ve huzursuzluklar baş gösterdi. Bölgede bazı salgın hastalıklar ve depremler meydana geldi. Yönetim anlayışında büyük zaaflar ortaya çıktı. İsyanlarla birlikte ekonomik hayat yeniden büyük darbeler almaya başladı.
**********