Aile toplumumuzun en temel kurumu, bütün saldırı ve hücumlara rağmen bizleri ayakta tutan en sağlam direğimizdir.
Aile, bizleri var eden, geçmiş ile bağlarımızı devam ettiren, bizi değerlerimiz ile barışık bir şekilde geleceğe taşıyan en büyük huzur kaynağımızdır.
Aile, bizleri dinimizden, inancımızdan, milli ve manevi değerlerimizden koparmak için yapılan saldırılar karşısında gönül rahatlığı ve huzuru ile sığındığımız, büyük bir emniyet bulduğumuz en güvenli kalemizdir.
Aile, bunalım ve çıkmazlarla büyük sarsıntılar geçiren ve derin acılar yaşayan ahir zaman Müslümanlarının saadet ve şifa bulduğu teselli ve sükûnet menzilidir.
Aile, insanın ve özellikle de Müslümanların, dört bir taraftan hücum eden büyük günah ve sefahat fırtınalarına karşı en güvenli bir şekilde korunabileceği ve sığınabileceği bir limandır.
Aile, zaman zaman büyük sıkıntılar yaşayan, maddi ve manevi kriz ve bunalımlarla karşı karşıya gelen toplumumuzu kurtuluş sahillerine ulaştıran en güvenilir ve sağlam gemi ve binektir.
Farklı alan ve cephelerden çok büyük saldırı ve hücumlarla iman ehlini tam anlamıyla mağlup etmek ve esir almak isteyen fitne ve nifak ehli, hedeflerini tam olarak gerçekleştirmek için bütün hücum ve saldırılarını aileye yöneltmeye başlamışlar ve büyük mesafeler almışlardır.
Aynı çevreler ve fitne odakları, bu maksatlarına ulaşmak için çok büyük harcamalarla bazı projeleri ve farklı bazı tahrip yöntemlerini devreye sokmuşlardır.
Bu proje ve çalışmalar, iki yüz yıldan fazla bir zamandır farklı şekillerde ve renklerde de olsa kesintisiz bir şekilde devam etmektedir.
Bizi yıkmak için gayret gösteren bütün nifak ve küfür ehli, bizleri ayakta tutan en sağlam kurumun aile hayatımız olduğunu bildikleri için bütün plan ve tezgâhlarını aile üzerinde yoğunlaştırmışlardır.
Tanzimat döneminden beri aile hayatımız üzerinde tahribat planlarını uygulamaya devam eden bu şer güçler, çok büyük mesafe almış olsalar bile tam anlamıyla istedikleri hedefe ulaşmış değiller.
Bu dönemlerde yazılan bazı kitap ve romanlarda, Batı ve onların tefessüh etmiş aile yaşantıları çok büyük ve abartılı övgü ve ifadelerle anlatılmış ve bu kitaplar, belli bir kesimin ellerinde gezmeye başlamış, onlar için adeta sosyal hayatın kılavuzu haline gelmiştir.
İçimizden çıkan bazı siyasetçi ve yazarlar da, bu projenin istekli ve gönüllü hizmetkârları olarak çok büyük çalışmalar yapmışlardır.
Bu çevreler, önce kadınları açık kıyafetlerle dışarılara çıkmak için teşvik ettiler. Daha sonra da kadın ve erkeklerin birlikte katıldığı ve içkilerin içildiği balo ve benzeri toplantılara resmi bir hüviyet kazandırarak teşvik ettiler. Bu teşvikler zaman zaman zorlama boyutlarına kadar ulaştı.
Özellikle devlet memurları ve üst düzeylerde görev yapanlar, tek partili dönemde sahip oldukları imkân ve makamları kaçırmamak için bu tür toplantılara eşlerini açık saçık kıyafetlerle götürme telaşına ve yarışına başladılar.
Bu yıllarda, aile hayatı ve kadınlar üzerinde oynanan ve toplumumuzu tahrip etmeye dönük oyunlar ve bu konuda çalışan kuruluş ve komitelerle ilgili olarak yaklaşık seksen beş yıl önce Bediüzzaman Hazretlerinin kullandığı ifadeler gerçekten çok manidardır:
“Benimle görüşen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvalar işittim. "Eyvah!" dedim. İnsanın hususan Müslümanın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmağa başlamış dedim. Sebebini aradım.”
“Bildim ki: Nasıl, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahete sevketmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de bîçare nisa (kadın) taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim.”
“Ve bildim ki: Bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâdlarıma kat'iyen beyan ediyorum ki: Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi, saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur!” (Yirmi Dördüncü Lem’a)
Bugün bazı Avrupa ülkeleri ve ABD’deki bazı kişi ve şirketler, aile hayatımızın tahrip edilmesi için çok büyük finans kaynakları ayırmaktadırlar. Özellikle bazı TV kanalları ve prodüksiyon şirketlerine şartlı olarak aktarılan bu paralar, siparişlere uygun bir şekilde ahlak ve aile hayatını ustaca tahrip eden bazı TV dizilerinin yapımına harcanmakta ve bu diziler büyük reklamlarla yayına konularak milyonlarca kişi tarafından izlenmesi sağlanmaktadır.
Dikkat edildiği zaman görülecektir ki, bu dizilerin ortak noktası, aile hayatını tamamen tahrip eden ve ahlaksızlığı teşvik ederek bunları hayatın normal birer parçası gibi algılanmasını sağlamaya çalışan mesaj ve sahnelerle dolu olmasıdır.
Sonra bu dizilerin Arapça dublajı yapılarak Arap ülkelerinin televizyonlarında yayınlanması sağlanmakta ve böylece tahribat ve dejenerasyon çok daha geniş bir İslam coğrafyasına yayılmaya çalışılmaktadır. Avrupa’dan gelecek dizilerin Arap ve İslam topluluklarında kabul edilmesinin zorluğu göz önüne alınarak, bu saldırı ve tahribat Türkiye’de yapılan diziler aracılığı ile gerçekleştirilmektedir.
Uluslararası yardım kuruluşu görüntüsü altında faaliyet gösteren ve özellikle merkezleri Avrupa ve ABD’de olan bazı organizasyonların, Türkiye’de yardım yaptığı kuruluşlar göz önüne alındığında, bunların önemli bir kısmının feminist ve LGBT ile bağlantılı dernekler olması asla tesadüfi değildir.
Sivil toplum kuruluşu görüntüsü altında çalışan birçok yapı ve dernek aracılığıyla, Türkiye’deki aile yapısının tahrip edilip, insanlarımızın cinsiyetsizleştirilerek ahlaki bir yozlaşmanın yaygın bir hale getirilmek istendiği inkâr edilemez bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
LGBT zihniyetine mensup dernek ve kuruluşlarının son yıllarda faaliyetlerini önemli oranda artırdığına şahit oluyoruz. Ne yazık ki; özgürlük ve insan hakları görüntüsü altında, gençlerimizi ve aile yapımızı hedef alan ve zehirleyen bu kuruluşlar bu ortamı olabildiği kadar istismar ederek büyük bir tahribat ve ahlaki çöküntünün zeminini hazırlamaktadırlar.
Dünyanın ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde bu ahlak dışı faaliyetlerde bulunan dernek ve yapılanmalar hakkında çok önemli yasaklamaların ard arda getirildiğini görmekteyiz. Ülkemiz de de daha fazla geç kalınmadan, gençlerimizi ve aile yapımızı korumak için bu önemli konuda gerekli adımların atılmasını istiyor ve bekliyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesinde ülke olarak bulunan imzamızı geri çekmekle çok önemli ve hayırlı bir adım atmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin ruhuna uygun bir şekilde hazırlanan bazı kanun maddeleri ve yönetmeliklerin de çok daha fazla zaman kaybetmeden, milletimizin inanç ve değerlerine uygun bir şekilde değiştirilmesi ve düzenlenmesi gerekir. Bu konuda da daha fazla geç kalınmadan aynı kararlı adım atılmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Kasım Cumartesi günü Gaziantep’te bazı kadın derneklerinin yetkilileri ile yaptığı ve ailenin önemine değindiği konuşmada kullandığı şu ifadeler, bu konudaki ümidimizi güçlendirmektedir. "Aile kavramını anayasal bir zemine oturtmak istiyoruz. Aileyi güçlü bir şekilde ayakta tutma kararlılığı içindeyiz. Güçlü aileler oluşturalım ki, güçlü millet olduğumuz ortaya çıksın."
Aynı şekilde bu milletin inanç ve değerlerini benimsemiş ve bunların tahrip edilmeden geleceğe taşınması gerektiğine inanan ve istikbalimizin teminatını bu önemli çalışmalarda gören herkese düşen bazı görevler vardır. Ailenin korunması, bütün şer güçlerin ve fitne kuruluşlarının etkisiz hale getirilmesi konularında yapılan çalışmalara hep beraber katılmak ve destek vermek zorundayız.
Evlatlarımızı ve ailelerimizi korumak, uluslararası fitne ve şer örgütlerine yem olmalarını önlemek için, küresel baronların utanmaz suratlarına unutamayacakları bir Osmanlı şamarı vurmak için daha fazla zaman geçmeden hep beraber harekete geçmeliyiz.
Bu maksatla ülkemizin dört bir yanında yapılan çalışma ve etkinliklere katılmak ve bunları destekleyerek, bu konuda mevzuat düzenlemesi yapacakların elini güçlendirmek boynumuzun borcudur.
Bu amaçla yüzden fazla Sivil Toplum Kuruluşunun destek verdiği ve 13 Kasım Pazar günü Gaziantep’te “Aileni ve Neslini Koru” teması ile yapılacak ve Yeşil Camii’den başlayacak etkinlik ve büyük aile yürüyüşüne hep beraber katılarak çok güçlü bir şekilde ailemize ve değerlerimize millet olarak sahip çıkmalıyız.
İnanç ve değerlerimize sahip çıkmanın ve onları koruyarak geleceğe taşımanın en sağlam, en kestirme ve en güzel yolu “Ailemize ve Neslimize” sahip çıkmaktır.