Yoksul ve fakir olanların aklı kıt mı?

Hz. Muhammed'in (s.a.v.) tebliğe başladığı ilk zamanlarda iman edenlerin çoğunluğu fakirler, köleler idi. Müşriklerin, islama girenlerin kendi menfaatini bilemeyecek kadar aklı kıt, akılsız olduklarını iddia ediyorlardı. Hakikat ise tam tersiydi...

Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya

“Onlara siz de insanların iman ettikleri gibi iman ediniz, denildiği vakit, “Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz?” derler. Biliniz ki akılsız ve ahmak olanlar yalnızca kendileridir, fakat bunu bilmezler.”
(Bakara:2/13)

Maddi şeylerle, para ile, altınla, dövizle uğraşan bazı kimselerin insanları değerlendirmeleri de maddî açıdan olmaktadır. Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başladığında da gayet varlıklı olan müşriklerin Müslümanlara bakış açısı aynen böyleydi. Çünkü peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) iman edenlerin çoğunluğu fakirler, köleler idi. Bundaki sırrı anlamayan müşrikler, islama girenlerin kendi menfaatini bilemeyecek kadar sefih yani, aklı kıt, akılsız kafası doğru dürüst çalışmayan insanlar olduklarını ileri sürüyorlardı.

Halbuki onların ahmak diye, akılsız diye alay ettikleri insanların bir kısmı daha dünyada iken cennetle müjdelenmişti. Bunu söyleyenlerin çoğu da hem müşrikti hem de zenginliğin kendilerini şımarttığı kimselerdi. Bunlar, varlıklarını kendilerinden, akıllarından, zekalarından, bilgilerinden zanneden zavallılardı.

Zenginlik de fakirlik de imtihan vesilesi

Hakikat ise düşündüklerinin tam tersi idi. Çünkü fakirlik ve zenginlik bir imtihan vesilesidir. Kimi insanlar zengin, kimileri de fakir olmaktadır. Ama zamanla durum tersine de dönmektedir. Yani birkaç sene içinde fakirlerin zengin olduğu, zenginlerin de fakirleştiği çok görülmektedir. Zaten İslam’la şereflenen insanlar, zengin de olsalar fakir bir hayatı yaşamayı tercih ediyorlardı. Peygamberimiz (s.a.v.) ve onun ashabı öyle yapıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) eline geçen parayı, malı elinde hiç tutmuyordu. Bir gece yanında kalsa o gece uykuları kaçıyordu. Ashab da Mallarını Allah yolunda sarf etmeyi tercih ediyordu. Bu yüzden peygamberimiz (s.a.v.) “el fakru, fahri” buyurmuştur. Yani fakirliğin kendisi için bir övünç kaynağı olduğunu söylemiştir. Bu; malı, mülkü Allah sevgisinin önüne geçirmeme dersidir. Dünyaya, mala, mülke kalben bağlanmamaktır.

Değer ölçüsü, sadece mal, mülk, para olan kimseler başka insanları da aynı ölçüye ile değerlendirir. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, bazı insanların zenginlere bakışı ile ve fakirlere bakışının çok farklı olduğunu görürüz. Bu yanlış anlayışa sahip olan kimselere göre, parası olan akıllı, zeki, hürmete değer, olmayan ise ahmak, arkadaşlık bile yapmaya değmeyen kimseler olarak kabul edilmektedir.

Kur’an bize rızkın Allah’ın takdirinde olduğu bildirmektedir. Yüce Allah insanları bazen zengin eder, bazen de fakir eder. Bunun da amacı sınav yapmaktır. Fazlı rızık elde etmenin çok çalışmayla da fazla ilgisi pek yoktur. Bazı insanlar var ki, çok çalışır, az kazanır. Bazıları da vardır ki az çalışır, çok kazanır. Kimisi de haram yollardan kesesini doldurmayı tercih eder. şüphesiz bunların hepsinin de hesabı sorulacaktır.

Büyük günahlara alışmak insanı bazen dinsizliğe götürür mü?

Şu bir gerçek ki, zenginlik insanları çoğu zaman şaşırtır, şımartır, Allah’tan uzaklaştırır. Bu gibi insanlar çoğu zaman gafletle geçici dünyanın elemli lezzetlerine yönelirler. Yalnızca bu dünya için yaratılmış gibi dünya bütün benlikleriyle dalarlar. Büyük günahlara yönelmek, alışmak ve ısrarcı olmak insanları zamanla dinden de uzaklaştırabilir, dinsiz de yapabilir.

Çünkü işlediği bir günaha alışkanlık peyda eden ve bunun günah olmadığını söyleyen bir insan dinden çıkar. İşte dünyanın kısa, elemli fani lezzetlerine, zevklerine kendilerini kaptıranlar, iman yoluna davet edildiği zaman bu yaşayışlarını bırakmak istemediklerini söylemezler de, bu dinde olanların fakir, fukara ahmak olduğunu ileri sürerler. Zira onlara göre zengin olmayan ve bu hayatın lezzetlerini amaç edinmeyen, haram helal ayrımı yapan bir kimse ahmaktır, akılsızdır. Gününü gün etmeyen kişi delidir.

Halbuki dine girseler, Allah’a ve ahirete iman olacak, ibadet olacak. Bunlar da ölümü hatırlamadan yapılacak haram eğlenceyle dolu bir hayata engel. Bu tip insanlar “bir daha mı geleceğiz dünyaya” diyerek, hayatı sadece bu dünya hayatı zannederek gaflet ile yaşamayı hayatlarının gayesi haline getirirler. Yani kırılacak bir şişe parçasına benzeyen dünyayı, ebedi bir elmas gibi olan ahirete tercih ederek, aslında Kur’anın ifadesiyle kendi “sefih”liklerini, ahmaklıklarını ilan ediyorlar. Gerçek akılsız, fakir olan kimse değil, geçici menfaat ile ebedî menfaati birbirinden ayıramayan insanlardır.

Dua

Allahım! Sen bizleri yolunu şaşıran, şımarık, gururlu, kibirli zenginlerden eyleme. Bizi şükreden insanlardan eyle. Zenginliği ve fakirliği bizi imtihan için veren Sensin. Bizi altından kalmayacağımız imtihanlarla imtihan etme. Amin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KUR’AN-I KERİM Haberleri