Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“O vakit Allah’tan bir nimet, bir merhamet eseri olarak onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et. (Umuma ait) işlerde onlarla meşveret et. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah tevekkül edenleri sever.”
(Al-i İmran, 3/159.)
Bu ayet peygamberimizin (s.a.v) şefkat ahlakının unsurlarını bildiriyor ve başta müminler olmak üzere bütün insanlara önemli mesajlar veriyor.
Birinci olarak yumuşak davranmayı, kaba ve katı yürekli olmamayı tavsiye ediyor. Kaba davranışlarda bulunmanın ve katı yürekli olmanın etrafımızdaki insanların bizden uzaklaşmasına sebep olacağı ifade ediliyor. Bu prensibi peygamberimiz (s.a.v), Uhud savaşında okçular tepesine yerleştirdiği ve “benden emir almadan buradan ayrılmayın” dediği, ama daha sonra müminlerin galip geldiğini görünce ondan emir beklemeden yerlerinden ayrılıp ganimet peşinde koşan sahabilere uygulamıştır. Bu sahabelerin bir kısmı şehid edilmiş, bir kısmı da kurtulmuştu. Peygamberimiz kurtulan sahabelere “yumuşak davranmış, kaba davranmamıştır.” Bu davranış müminlerin dağılmamasına sebep olmuştur.
O halde bizler de bu örnekten yola çıkarak, başta ailemizin fertlerine, arkadaşlarımıza, birlikte çalıştığımız insanlara, emrimiz altında bulunan kişilere hataları ne olursa olsun, yumuşak davranmalıyız. Hele de İslam’a hizmet etmek amacıyla bir araya gelen insanlar bu yumuşak davranmayı Allah’ın bir öğüdü, Hz. Muhammed’in bir sünneti olarak daha büyük bir duyarlılıkla tatbik etmelidir. Bunu kim tatbik ederse, sevgi ve saygının artmasına sebep olur. Büyük insanların vasfı etrafındaki kimselere yumuşak davranmak, kaba davranmamaktır. Bunun bizim dilimizdeki adı nezaket ve kibarlıktır. Bu aslında en güzel bir kişisel gelişim prensibidir. O halde insanlar tarafından sevilmek istiyorsak, onlara yumuşak davranalım, kaba davranmayalım.
Bununla bağlantılı olarak, ayette Cenab-ı Hak, “o halde onları affet” buyuruyor. Demek ki ikinci olarak da affetme ahlakına sahip olmalıyız. Hata ve kusur işleyen insanları azarlamak, hatalarını onların yüzlerine vurmak, onlarla alakayı kesmek yerine affetmeliyiz. Affetmek hem karşıdaki insanı samimi bir şekilde sevdiğimizi gösterir, hem de onun tarafından sevildiğimizi ifade eder. Müminlerin en önemli vasıflarından birisi affetmektir. Eğer bizim kalbimiz sevgi dolu dediğimiz halde, sevmezsek, bu kendimizi aldatmak demektir, bu durumda sevgi sadece bir parodi olarak kalır.
Diğer bir husus da bize kötülük yapan insanların bağışlanmaları için dua etmektir. “Vestağfir lehüm” ifadesini bunu öğütlüyor. Burada şöyle bir incelik vardır: İnsan dua ettiği kişiden intikam almak istemez. Her hangi bir kimse bizi incitmiş, yaralamış ise önce onu affetmek, sonra da onun için Allah’tan af dilemek gerekiyor. Onlar için Allah’tan af dilemek, bizim içimizi bütün kötü duygulardan temizleyen yüksek bir haslettir .
Ben bu ayeti öğrendikten sonra bana kötülük yapanlara intikam duygusu beslemiyorum. Onlar için Allah'tan af diliyorum. Peygamberimiz (s.a.v) de hayatında kendisine kötülük yapanları hep affetmeyi tercih etmiştir. Bu yüksek bir sevgi ve şefkat göstergesidir.
Ayetin bir başka mesajı ise meşveret ve tevekküldür. Bu da hem şahsi ve ailevi hayatımızda hem de toplum hayatında uygulamamız gereken önemli bir prensiptir. İşi bilen insanlarla istişare etmek onları sevdiğimizi, onlara değer verdiğimizi gösterir. Ve bu onlar tarafından de sevilme sonucunu doğurur. Her zaman danışarak iş yapmak yapacağımız işte pişmanlığı ortadan kaldırır. İstişare ettikten ve onun gereğini yerine getirdikten sonra da Allah’a tevekkül etmeliyiz. Artık sonucu Allah’a bırakmak en iyisidir.
www.muhabbetmedya.com