Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan sakının. Çünkü Allah’ın cezası çetindir.
(Maide, 5/2.)
Önce bu ayetin nüzul sebebine bir bakalım. Benu Dubey’a b. Sa’lebe’den Hutam b. Hindi Bekri Medineye gelmiş, atlarını Medine dışında bir yere bırakmıştı. Doğruca peygamberimizin huzuruna varmış, bir kavmin davetçisi olduğunu ve arkadaşlarıyla birlikte gelip müslüman olacaklarını vaad etmişti. Çıktığı zaman Resulullah: “Bu adam bir günahkar yüzüyle girdi ve hain kafasıyla çıktı” buyurmuştu. Sonra bu adam Medine’den çıkmış, Medine halkının yayılmakta olan develerinini sürüp götürmüştü. Haber alınınca takip edilmiş ama yetişilememişti. Ertesi sene Hutam, Bekir b. Vail hacıları yanında hacca gelmiş ve beraberinde de hayli ticaret malı getirmişti. Sürüp götürdüğü develerden bir çoğunu gerdanlıklarla süsleyip Kabe’ye hediye olarak sevk etmişti. Müslümanlar karşıdan bunların geldiklerini işitince karşılayıp vurmak için Resulullah’tan izin istemişlerdi. Bunun üzerine bu ayet inmişti. (Yazar, Hak Dini Kur’an Dili, III, 147-148)
Ayette günah ve düşmanlık üzere yardımlaşılmaması emrediliyor. Birisini öldürmek veya yaralamak üzere yardımlaşmak yasaklanıyor. Müminler ancak iyilikler ve takva üzere yardımlaşabilirler. Ayette geçen “birr”, her türlü hayır ve iyilik, “takva” ise, Allah’ın yasaklarını terk etmek demektir.
Müslümanlar birisine kötülük yapmak üzere birleşmezler. Yardımlaşmak için bir araya gelirler. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: Kardeşin zalim de olsa, mazlum da olsa yardım et.” Ashab “diyelim ki mazluma yardım ettik. Zalime nasıl yardım edeceğiz” diye sorduklarında, “Onun zulmünü engellersiniz. Bununla ona yardım etmiş olursunuz” buyurmuştur. Zalime yardım etmek, onun zulmünü engellemektir.
Bir başka hadis-i şeriflerinde peygamberimiz (s.a.v), “İnsanların arasına karışıp onların eziyetlerine katlanan bir insan, insanlar arasına karışmayıp eziyetlerine katlanmayan insandan ecri daha büyüktür” buyurur.
Çünkü bir insandaki güzel ahlak, ancak insanlar arasında olduğu zaman güzel ahlaktır. Başka insanların onu örnek almasına sebep olur. Bir başka hadiste, “Kim zalimle onun zalim olduğu bilerek ona yardım maksadıyla birlikte yürürse, o kişi İslam’dan çıkar” buyrulur.
Çünkü İslam, zalimlere meyletmeyin, zaliminin zulmünü engelleyin derken, bunun tersini yapmak, İslam’ın çizgisinden dışarı çıkmak demektir. Allah’ın bir yasağını çiğnemektir. Bu kişi Allah’a inandığını söyleyebilir. Ama İslam’a teslimiyetinde noksanlık var demektir.
O halde günlük hayatımızda insanlarla yardımlaşmalarımızın ne için olduğuna dikkat etmeliyiz. Zulüm, günah, kötülük ve düşmanlık üzerine mi yardımlaşıyoruz? Yoksa iyilik üzere mi yardımlaşıyoruz.
İyilik üzere yardımlaşır, insanları iyiye, hayra, doğruya çağırırsak, hadislerin ifadelerine göre bizim çağırdığımız iyiliğe uyulduğu takdirde o kişilerin kazanacakları sevapların bir misli de bizim hasenat defterimize geçer. Ama biz kötülüğe çağırdığımızda ve onunla amel edildiği bu takdirde de o kötülüğü yapan kişilerinin günahlarının bir misli de bizim amel defterimize geçer. Bu yüzden peygamberimiz (s.a.v), “Hayra delalet eden onu yapmış gibidir” buyurmuşlardır. (İbn-i Kesir, II,10.)
Allah bizi hayırla yardımlaşan, şerde ve düşmanlıkta yardımlaşmayan kişilerden eylesin. Amin.
www.muhabbetmedya.com