Kur’an gerçek iyiliğin ne olduğunu açıklıyor Kur’an'a göre iyilik nedir?

Kur’an'a göre gerçek iyilik nedir? Kur’an'ı Kerim'de gerçek iyiliğin ne olduğu böyle açıklanıyor. İman esaslarına inanmadan bir kimsenin “ben iyiyim” demesinin fazlaca bir mânası yoktur. İman; iyilik kadar, kötülüğün de farkının anlaşılmasını sağlar...

Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya

“Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve kölelere, esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır.”
(Bakara:2/177)

Gerçek iyilik, yüzümüzü doğuya, ya da batıya çevirmek değildir. Kur’an gerçek iyiliğin ne olduğunu açıklıyor. Buna göre gerçek iyiliğin temelinde iman esasları vardır. Gerçekten iyi olan insan, her şeyden önce Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kutsal kitaplara ve peygamberlere inanan kimsedir. Bu iman esaslarına inanmadan bir kimsenin “ben iyiyim, ben iyilik yapıyorum” demesinin fazlaca bir mânası yoktur. Bir hadisi şerifte bildirildiği gibi, iman nedir niye soran bir kimseye peygamber (s.a.v) efendimiz şu cevabı vermiştir: “bir iyilik yaparsan kalbinin o iyiliği sevmesi, bir kötülük işlediğinde de kalbinin ondan nefret etmesidir.” (ibn-i Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim,I, 252) o halde, iman insana yaptığı iyiliklerin farkına ve lezzetine varmasına, ondan hoşlanmasına, yaptığı kötülüklerden de nefret etmesine sebep olur.

Diğer taraftan bu iman esaslarına kesin imanı olan bir insanın, iyi bir kimse derecesine çıkması için sevdiği mallardan tasadduk etmesi gerekiyor. Buradaki “ve atelmane ale hubbini” ifadesi, kendisi o mala ihtiyaç duysa da onu tasadduk etmeyi tercih etmeyi ifade ediyor. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor. “Efdalü’s-Sadakatü en tüsaddika ve ente sahihun, şahihun”, yani, “en faziletli sadaka ona ihtiyacınız olduğu halde zenginliği ümit edip, fakirlikten korktuğunuzda onu tasadduk etmenizdir.”

Yine gerçek iyi insan, sevdiği yiyecekten, miskine, yetime ve esire ve yolcuya yedirendir. Bütün bunlar, insanı bencilce tutumlardan uzaklaştırmak istiyor. Diğergam olmaya davet ediyor. Biz yalnız yaşamıyoruz. Etrafımızda durumu bizden çok daha kötü olan nice insanlar var. Onlara yardım elini uzatmalıyız.

Gerçek iyi olan insanlar namazlarını kılıp, zekatlarını da veren insanlardır. Namaz kılan insan, Allah’ı işinden, zamanından, kazanacağı paradan daha fazla sevdiğini göstermiş oluyor. Zekat veren insan da, paraya, mala tapmadığını fiili olarak gösteriyor.

Diğer taraftan iyi insan söz verdiğinde sözünü yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş anında sabreden insandır. Sağlık ve varlıklı olmasına, barış içinde yaşamasına sevinip hastalık, sıkıntı ve savaş anlarında isyankar olmak, iyi insanın vasıfları değildir.

O halde, varlık içinde iken şımarık olmayacağız. Varlığın bizi Allah tarafından verildiğinin bilincinde olacağız. Ve varlığımızı Allah için başkalarıyla paylaşacağız. Yokluk ve sıkıntı anlarında da sabredeceğiz. Her iki durumda da sınavla karşı karşıya kaldığımızı unutmayacağız. Bu ayette gerçek iyiliğin, iman, ibadet ve ahlak üçlüsünden meydana geldiği görüyoruz. Bunların da birbirinden ayrılması mümkün değildir. İman ibadeti ve ahlaklı olmayı doğurur. Bunun üçü de iyiliği oluşturur. Ne mutlu buradaki iyilik sırrına erenlere ve bunu son nefese kadar devam ettirenlere...

www.muhabbetmedya.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

KUR’AN-I KERİM Haberleri