Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri vardır, kadınların da kazandıklarından nasipleri vardır. Allah’tan onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir.
(Nisa, 4/32)
Ayette geçen temennî, olmayacak bir şeyi istemektir. Allah herkese farklı özellikler ve imkanlar bahşetmiştir. İnsan çalışmalı, sonunda sahip olduğu ile yetinmesini bilmelidir. Hepimiz Allah’ın bizim için takdir ettiğine kanaat etmeliyiz. Mal, mülk, makam bakımından herkes aynı durumda değildir. Akıl ve zeka bakımından da insanlar arasında farklılıklar vardır. Birileri bizden daha zengin olabilir. Daha farklı bir makamda olabilir. Çocukları bizimkilerden daha çok, daha gürbüz olabilir. Bunlar Allah’ın takdiri ile olan şeylerdir. Maddi olarak elde edilen şeyler bile, insanın çalışması sonucunda Allah’ın ihsan etmiş olduğu nimetlerdendir.
Biz, eğer bizde olmayan, ama bir başkasında olan nimetlere hased edersek bu, kaderi tenkit anlamına gelir. Hased de düşmanlığı ve kini doğurur. Hased eden bir insan, başkasındaki malın, makamın, ya da çocuğun yok olmasını ister. Peki ne yapmalıdır?
Bizde olmayan, ama ötekilerde olan nimetlere karşı, “Keşke benim de malım o kadar çok olsaydı, keşke benim de öyle bir eşim olsaydı, keşke benim de öyle makamın olsaydı” demek kaderi tenkid anlamına geliyor. Şura suresindeki bir ayette Allah, “Allah kullarına rızkı bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O rızkı dilediği ölçüde indirir. Çünkü o kullarından haberdar olan ve onları görendir.” buyuruyor. (Şura,42/27) Yani aynı malın, aynı mülkün, aynı çocukların bizim için hayırlı olacağını bilmeminiz de mümkün değildir.
Bazı muhakkikler, “Allah’ım sen bana o kimsenin malı gibi mal, çocukları gibi çocuklar, eşi gibi eş ver” demesinin bile doğru olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bunların bizim hayrımıza olduğunu bilmiyoruz. Bunlar belki de bizim dünyada ve ahirette helakimize sebep olacaktır kim bilir.
O halde, “Allah’ım bana dünyam ve ahiretim için hayırlı olanı ver” demeliyiz. Allah bizi bizden daha iyi biliyor. Bizim için en hayırlı olanı da yine o bilir.
Bir Kudsi hadisle Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Kim benim kaza ve kaderime teslim olursa, verdiğim musibetlere sabrederse, nimetlerime şükrederse, ben onu “sıddik” olarak yazarım ve kıyamet gününde de “sıddikler” ile birlikte diriltirim. Kim de kaza ve kaderine razı olmaz, musibetlere sabretmez ve nimetlerime şükretmezse, o benden başka bir Rab arasın.”
Bir başka hadislerinde ise peygamberimiz (s.a.v) efendimiz şöyle buyurmaktadırlar:
“Sizden biriniz kardeşinin talip olduğu bir kıza talip olmasın, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık etmesin. Bir kadın kız kardeşinin kocasından boşanıp da onun yerine kendisinin o erkekle evlenmesini temenni etmesin. Çünkü Allah Rezzaktır.”
Kısaca bu tür temenniler, ilk önce hased, kin ve düşmanlık uyandırır. İkinci olarak Allah’ın takdir ve taksimine razı olmamayı bildirir. Üçüncü olarak da, kendi hakkında takdir edilmeyen bir şeyi temenni etmek, kaderdeki hikmete karşı gelmek ve boş bir sıkıntıdır. Başkasının hakkında çalışmakla takdir edileni, kuru kuru temenni etmek bir işsizlik ve avarelik ve zamanı boşa harcamaktır. Çalışmadan takdir edileni temenni etmek de gerçekleşmesi imkansız olan boş bir temennidir.
(Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II, 554-555.)
O halde herkes kısmetine razı olmalı ki rahat etsin. Kısmetine razı olmayan, kadere itiraz eden başını örse vurur kırar.
www.muhabbetmedya.com