Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Ey iman edenler Allah’ın azabından hakkıyla sakının, korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”
(Ali İmran, 3/102)
Bu ayet Cenab-ı hak müminleri “müttaki” olmaya çağırıyor ve Müslüman olarak ölmeye davet ediyor.
Müttaki olmak, yani Allah’ın azabından hakkıyla sakınmak ve korkmak nasıl olacaktır? Hakkıyla, layıkıyla takva sahibi olmak, Allah’a itaat edip isyan etmemek, O’nu hatırlayıp unutmamak ve O’na şükredip nankörlük etmemek demektir.
Yani bunlar, “günahlardan kaçınmak ve Allah’ın emirlerini yerine getirmek” anlamına geliyor. İnsanın her saniye, her an böyle bir durumda olması mümkün değildir. Çünkü bu, insanın takatini aşan bir durumdur. Allah da “leyükellifullahü nefsen ille vüsahe” buyurarak, hiçbir nefse kaldıramayacağı yükün yüklenmeyeceğini beyan ediyor. Bu yüzden bir başka ayette buyrulduğu gibi bu ayeti, “Fettequllahe festeta’tüm.”(tegabün.16) (yani, Allah’ın azabından gücünüz yettiğince sakının, korkun” mânasında anlamak gerekir. (Razi, Mefatihu’l-Gayb,www.altafsir.com)
Yani bizler, samimi olacağız. Her zaman Allah’ın emirlerini yapıp nehiylerinden kaçınmaya gücümüzün yettiğince çalışacağız. Böyle bir niyet içinde olacağız. Allah’a itaat edip isyan etmemeyi, O’nu hatırlayıp unutmamayı ve O’na şükredip nankörlük etmemeyi gaye edineceğiz, alışkanlık haline getireceğiz. Böyle bir ibadet halinde bulunmadığımız durumlarda da kendi işlerimizi meşru bir şekilde yapacağız. Ama ne yaparsak yapalım Allah’ı unutmayacağız. Eğer hatalarımız olursa ki bu da insan olarak yaratılmamızdan kaynaklanacak bir durumdur, bu durumda onun mağfiretine ve affına sığınacağız.
Ayetteki bir diğer önemli mesaj da İslam üzere ölmektir. Nitekim Bakara suresi 132’inci ayette de “Allah size din olarak İslam’ı seçmiştir, İslam üzere ölünüz” buyrulmaktadır. Bu her iki ayette de İslam’a hayatımızın bir döneminde girmiş olmanın, ya da imana belli bir yaşta sahip olmanın insanın kurtarmayacağı hatırlatılıyor. Bu yüzden iman ve İslam üzere sebat etmeliyiz. İman ve İslam üzere ölmek için hayatımızda imanı ve İslamı muhafaza etmeliyiz. İmanımızı şüphelerden korumalıyız. İslam’ı da imanın kuvvetiyle her zaman yaşamaya gayret göstermeliyiz.
İman ve İslam üzere olmak ve onları korumak bir çaba gerektirir. Hayatımızın boyunca iman ve İslam şuuru içinde olmamızı gerektirir. Allah’a hüsnü zan etmemizi gerektirir. Bir rivayete göre peygamberimiz (s.a.v) efendimiz vefat etmeden önce üç defa, “Sizler Allah’a hüsnü zan besleyerek ölmelisiniz.” Buyurmuştur.
(İbn-i Kesir,Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim,I,475)
Yine bir Hadis-i Kudside Allah şöyle buyurmuştur:
“Ben kulumum zannı üzereyim. Benim hakkımda iyi zannda buyurursa onun için hayır vardır. Kötü zanda bulunursa şer vardır.”
(İbn-i Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim,I, 476.)
Bir gün peygamberimiz (s.a.v) bir sahabiye, “nasılsın” diye sorar. Sahabi, “İyiyim Ya resulallah. Allah’tan ümid ediyorum. Günahlarımdan dolayı da korkuyorum.” Der. Peygamberimiz (s.a.v), “Kalbinde böyle iki duygu olan insana Allah ümid ettiğini verir ve korktuğundan da emin kılar.” Buyurur.
(İbn-i Kesir,a.g.e.,I,476)
Buradan şunu anlıyoruz: İmanımızı koruyup, İslam’ı yaşayıp iman ve İslam üzere ölmeyi Allah’tan dilemeliyiz ve her zaman günahlarımızdan Allah’a sığınıp O’nun rahmetine de ümit beslemeliyiz.
Hayatımızı iman ile hayatlandırır, farzlarla süslersek. günahlardan çekinmekle muhafaza edersek, işte o zaman Yüce Rabbimiz inşaallah bize iman üzere, İslam üzere vefat etmeyi nasip eder. Bir de iman ve İslam üzere vefat etmek için müminler olarak birbirimiz imanla kabre girmelerine ismen dua edelim. Böyle bir dua halkası oluşturalım. Ve ölene kadar kardeşlerimize dua edelim.
www.muhabbetmedya.com