Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. Sizin hoşunuza gitmeyen öyle şeyler vardır ki, o sizin için daha hayırlı olabilir. Yine sizin sevdiğiniz öyle şeyler vardır ki o sizin için daha şerli olabilir. Siz bilmediğiniz halde Allah bilir.”
(Bakara:2/216)
Savaş hoşa gitmeyen bir şeydir. Ancak bazen lüzumlu olur. Hoşa gitmiyor diye, düşmana karşı mücadele edilmezse bu defa çok ciddi olumsuzluklar olur.
Burada hoşa gitmeyen ve giden şeylerin ne olduğu açık bir şekilde bildirilmediğinden savaş da dahil bütün mükellefiyetleri kapsadığını söylememiz mümkündür. (İbn-i Kesir, I,313; Keşşaf, I, 285; Beyzavi, I, 520)
Her şeyden önce insan “hayat”ı sever, hayatta kalmayı arzular. Bu yüzden düşman saldırsa da savaşmak insan nefsine zor gelir. İnsan bundan hoşlanmaz. Halbuki düşmana karşı koymak için savaşmadığı zaman düşman ülkesini istila eder, malını alır, eşine, çoçuklarına kötülük yapar.
Namaz, oruç, hac zekat gibi Allah’ın farz kıldığı ibadetler insana zor gelir. Bu, Allah’ın emri olmasından dolayı değil, biraz da olsa bunlarda bir meşakkat olduğundan dolayıdır. Halbuki ibadetleri yapmak, insanın Allah’ın rahmetine ve fazlına ulaşmasına bir sebeptir. Üstelik ibadetler dünyada da insan için bir mutluluk, bir huzur vesilesidir. İbadetler insanın maddi ve manevi, bireysel ve toplumsal hastalıklarını tedavi edici özelliklere de sahiptir.
İlaç içmek, hasta olan bir insana ilk başta zor gelir. Çünkü biraz acıdır. Ama onun faydasını bir müddet sonra görülür ve insan Allah’ın izniyle şifa bulur. İnsan şifa bulacağını ümid ederek, o andaki ilaç içmenin zorluğuna katlanır. İşte ibadetler de böyledir. Zahirde bir meşakkat vardır, bir zorluk vardır. Ama sonunda hem bu dünya, hem de ahiret mutluluğu vardır.
Ticaret maksadıyla yolculuk yapmakta bir meşakkat, bir risk vardır. Ama sonunda elde edeceği kazancı düşününce insan bu zorluklara kolaylıkla katlanır. Halbuki insan nefsi meşakkat çekmeyi pek istemez. Nefsin rağmına ona meşakkat çektirdiğimizde sonunda kazanan biz olur.
Diğer taraftan ilim tahsil etmek, insanın eğlenceyi, oyunu, boş konuşma gibi nefsin hoşuna giden şeyleri terk etmesini, disiplinli ve ciddi çalışmasını gerektirir. Bu da bir çok kişinin zoruna gider. Halbuki ilim elde etmekle insan tekamül eder, dünya ve ahirete faydası dokunacak şeyler elde eder. O halde başlangıçta hoşumuza gitmeyen şeyler, sonuçta bizim için hayırlar ve güzellikler meydana getirebilir. Her şeyde sonucu düşünerek sabırlı olmak gerekir.
Bazen de insan bir şeyin olmasını çok ister. Mesela bir erkek çocuğunun olmasını çok arzular. Hatta dua da eder. Ama Allah onun çocuk duasına cevap verir, ancak ona erkek yerine bir kız çocuk ihsan eder. İnsan bunda da bir hayır olduğunu düşünmelidir. “el hayrı fi mahterehullah.” Yani 'Hayır Allah’ın seçtiğindedir.'
Zaman zaman insan bir işinin olmasını çok arzu eder ve bütün sebeplerine de başvurur. Fakat o iş bir türlü istediği gibi olmaz. Hatta tersine olur. Bu durum da İbrahim Hakkı gibi, “Hak şerleri hayreyler, zannetme ki gayr eyler, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler. Deme şu niçin şöyle, yerincedir ol öyle, bak sonunu seyreyle, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” demeli ve sonunu beklemelidir. Allah öyle dilediği için sonunda muhakkak ki hayırlar vardır. Allah bizleri bu sırrı anlayan, idrak eden ve yaşayan kullarından eylesin.
www.muhabbetmedya.com