Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim Tağutu inkâr edip Allah'a inanırsa urvetül vüskaya yapışmıştır ki o hiçbir zaman kopmaz. Allah her şeyi işitir ve bilir."
(Bakara, 2/256)
Dinde zorlama yoktur. Hiçbir kimse İslam dinine girme hususunda tehdit edilemez, zorlanamaz. Çünkü zor altında İslam dinine girmek sağlıklı bir inanç olmaz. Nifak ortaya çıkar. İnsanlar sizin tehdidinizden sakınmak için iman ettiğini, İslam’a girdiğini söyler. Bu yüzden hiçbir kayıt ve şart altında bir dinsiz, ya da başka bir dine mensup bir insan İslam’a girmeye zorlanamaz. Bunun için hem Peygamberimiz (s.a.v) hem de ecdadımız fethedilen beldelerde insanları İslam’ı seçip seçmeme hususunda serbest bırakmışlardır. Onları dine girmeye zorlamamışlardır.
İnsanları dine davet etmek zorlama değildir
İnsanları dine davet etmek zorlamak demek değildir. O tebliğdir. Bir insanın İslam’a girmeye zorlanması, dünyayı bir imtihan yeri olmaktan da çıkarır. Hâlbuki Allah bu dünyayı "darü'l-imtihan" olarak yaratmıştır. "Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder." (Kehf:29) ayeti bu zorlamanın Allah tarafından bile yapılmadığını, herkesin iman edip etmeme konusunda serbest bırakıldığını göstermektedir. Ayrıca “Eğer Allah dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsinin iman ederdi. Yoksa sen insanları iman etmeye mi zorluyorsun?" (Yunus:99) ayeti de dikkat çekicidir. Müminin görevi sadece ve sadece tebliğ etmektir. Kimseyi zorlamak değildir. (Şuara,3-4).
Nitekim bir başka ayette de Peygamberimiz’e (s.a.v) hitaben, “İmana gelmiyorlar diye neredeyse kendini harap edeceksin. Biz dilesek gökten bir delil, bir ayet indiririz ve onların hepsi de boyun eğerdi.” (Şuarâ:3-4) buyuruluyor. O halde müminin görevi sadece tebliğdir, duyurmaktır. Zorlama söz konusu değildir. Zorlama ters tepki meydana getirir.
Farzları zorla yaptırmak doğru mu?
Dinin emirlerini de bir kimseye zorla yaptırmak doğru değildir. Çünkü bu zorlamadan da iman bakımından olmasa da amel bakımından nifaka yok açma ihtimali vardır. Örneğin Allah’ın farz olan namaz emrini yerine getirmeyen bir kimseye zorla namaz kıldırmaya çalışmak onu ameli olarak nifaka sevk eder. Sizin yanınızda kılar, başka yerde kılmaz. Nitekim Allah’ın emri olduğu için değil de aile baskısıyla ya da koca baskısıyla başını örten bir hanım onların kontrollerinin olmadığı yerlerde başını açar. İnsanın irade hürriyeti vardır. Farzları yaparsa mükafat alır, yapmazsa cezasını görür.
Ayette hakkın batıldan ayrıldığına da dikkat çekiliyor. Yani Kur’an’ın inmesiyle hak belli olmuş, batılın ne olduğu da anlaşılmıştır. İnsanlar ikisinden birisini seçme özgürlüğüne sahiptir.
Ayette ayrıca tâğutu inkâr edip Allah’a iman etmeye bir davet vardır. Tâğut Kur’an’da sık sık kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, şeytan, kâhinler, sihirbazlar, putlar ve azgınlaşan insan ve cinler olarak açıklanıyor. Bunlara inanmak, insanı Allah’tan uzaklaştırıyor. Başkalarının kulu kölesi durumuna getiriyor. Dolayısıyla hakkı gören, batılı gören bir insan, Tâğutların batıl olduğunu anlamalıdır. Onları inkâr etmeli, onlardan uzaklaşmalı ve Allah’a iman etmelidir. Yani yoksa sadece tağutları inkâr etmek, onlardan uzaklaşmak yetmez. Mümin olmak için Allah’a da iman etmek bu imanı da ölene kadar korumak gerekir.
Urvetü’l-vüska ne anlama geliyor?
Ayette zikredilen “Urvetü’l-vüska” ise sapsağlam kulp demektir ve mecaz olarak kullanılmaktadır. Bu kopmaz sapsağlam kulp, İslam dini, iman, Kur’an, Allah için sevmek, Allah için buğz etmek olarak izah edilebilir. İman eden insan bu sağlam kulplara yapışmalı ve onları asla bırakmamalı. İnsanın kurtuluşa ermesi, dünya ve ahirette mutlu olması bu sağlam kulpa ölene kadar yapışık bir vaziyette kalmasına bağlıdır.
Allah bize ölene kadar bu sağlam kulpa yapışmayı, tağutları inkâr edip Allah’a iman hakikati üzerinde olmayı nasip etsin. Âmin.