Said Ali Ümit - Muhabbet Medya
“Sıkıntının en şiddetlisine maruz kalanlar peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer peygamberler gelir. Kişi dinine bağlılığına göre musibete maruz kalır. Dinine bağlılığı kuvvetli ise musibeti de şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıfsa musibeti de az olur. Musibet yeryüzünde günahsız olarak dolaşacak bir hale gelinceye kadar mümin kulun yakasını bırakmaz.”
Tirmizi, Zühd, 57; İbn-i Mace, Fiten, 23. (Camiüssağir, I, s.298.)
İnsanlar hayatları boyunca çeşitli musibetlere maruz kalırlar. Kimileri zengin iken fakir olur, kimileri hasta olur. Kimilerinin çocukları, ana babaları hasta olur, akrabaları hasta olur fakirleşir. Kimileri sakat kalır. Kimileri zelzeleye maruz kalır, bazısı kaza yapar. Kimi yangında zarar görür.
Bu hadis-i şerif, hangi tür musibet olursa olsun insanın musibete bakış açısını değiştiriyor. Burada önemli olan musibetin kimden geldiğini ve ne için geldiğini bilmektir. Musibetler değeri bilinirse musibet olmaktan çıkar. Allah’ın birer nimeti haline gelir.
Başımıza ne gelirse gelsin, Hz. Eyyüb Aleyhisselamın başına gelen hastalıklardan daha fazlası gelmez. Ne kadar sıkıntı çekersek çekelim, bu sıkıntıların hepsi de peygamberlerin çektikleri işkencelerin ve hastalıkların yanında solda sıfır kalır. Allah onları bizler için örnek alınacak birer numune yapmıştır. Onlar musibetlere sabrettiler ve bize de sabrı öğretiyorlar.
Bu hadis-i şerife göre, Allah musibetlerle, hastalıklarla insanın günahlarını temizlemek istiyor. Bu işareti alan bir insan musibetin çaresini araştırmakla beraber, her şeyden önce, onu “hoş karşılar.” İster bize, ister yakınlarımıza gelsin musibet her zaman insanın Allah’a daha fazla yakınlaşmasını sağlamalıdır. Musibetin Allah’tan geldiğini bilmek insanı Allah’a yaklaştırır. Ona dua etmeye sevk eder. İnsana aciz ve zayıflığını hatırlatır. Tövbe ve istiğfarını ziyadeleştirir.
Ama musibetin Allah’ın o insanın günahlarına kefaret olmak için geldiğini bilmeyenler, isyan ederler, şikayetçi olurlar. Bu da onların musibetlerini daha da artırır.
Bu yüzden musibeti vereni bulduğumuzda musibetin yüzüne güleriz. Biz güldükçe musibet tebeddül eder, değişir ve musibet olmaktan çıkar, görevli bir memur haline gelir. Görevini yaptıktan sonra çeker gider.
Bir mümin, her zaman kendisi ve yakınları musibetlere maruz kalıyorsa, bunu tevekkülle karşılamalıdır. Başkaları musibetlere maruz kalmışsa, onları teselli etmeye çalışmalı, yardıma ihtiyaçları varsa yardımlarına koşmalı ve dua etmelidir. Kendisi musibete maruz kalmışsa, sabretmeli, şikayetçi olmamalı ve daima Allah’a dua etmelidir. Unutmayalım ki, musibetler bazen bize duayı, istiğfarı öğretmek için gelir, bazen de yardımlaşmayı...
Allah bizi musibetlerden hakkıyla ders alan, musibetlerin yüzüne gülen, sabreden, şükreden, Allah’a daha fazla yaklaşan kullarından eylesin. Amin.
www.muhabbetmedya.com