Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Eğer Allah insanlardan bir kısmı ile diğerlerinin şerlerini defetmemiş olsaydı, elbette yeryüzünde fesat çıkardı. Lakin Allah bütün insanlığa lütuf ve keremiyle muamele etmektedir.”
(Bakara, 2/251)
Kur’an-ı Kerim bu ayetten önce Talut ve Calut kıssası anlatılmıştır. Devrin peygamberi, Talut’u kumandan tayin etmiş ve Allah’ın da izniyle Talut Calut’un ordusunu hezimete uğratmıştır. Yeryüzünde fesadın, bozgunculuğun yaygınlaşmaması için bu zafer Allah’ın izni ve yardımıyla gerçekleşmiştir. Nitekim Bedir savaşında da Allah’ın binlerce melek ile Müslüman askerlere yardım gönderdiği başka ayetlerde zikrediliyor. O halde Allah bazı şerli insanların kötülüklerini, bir kısım insanlar vasıtasıyla ortadan kaldırıyor.
Bu ayeti kerimede net olarak Allah’ın bazı insanların elleriyle diğer bir kısım insanların hangi türlü kötülüklerini defettiği açık bir şekilde beyan edilmiyor. Bu yüzden her türlü şerleri defetmek için Allah’ın bir kısım insanları görevlendirdiğini söylemek mümkündür.
Buna göre insan olarak bizlerin başına gelecek en büyük şer, en büyük musibet inkardır. Allah’ı ve diğer iman esaslarını inkar etmektir. İmansızlık neden en büyük şerdir? Çünkü inkar manevî bir cehennem tohumu taşıyor. Hem dünyada, hem de ahirette insana azabı yaşatacak bir potansiyele sahip.
İşte bu ayete göre Cenab-ı Allah peygamberler ve manevî önderler, mücedditler vasıtasıyla insanlardan, inkarı uzaklaştırıyor. Peygamberler ve manevi önderler tebliğ görevlerini yerine getiriyorlar, bundan istifade eden kişiler, iradelerini kullanarak imansızlık cenderesinden kurtulup, imanın selamet sahiline çıkıyor.
Diğer taraftan insanlar, günahlara ve isyana düşmekten emr-i bilma’ruf, nehy-i anilmünker görevini yerine getirenler vasıtasıyla kurtuluyor. Bu da insanı günah ve isyanlara düşmekten, bunlar vasıtasıyla kabirde hücre hapsinde kalmaktan, cehennemde azap çekmekten kurtarıyor. Nitekim Al-i İmran suresi 110’uncu ayetinde, “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder kötülükten uzaklaştırırsınız” buyurularak bu göreve işaret ediliyor. Müminûn suresi 9’uncu ayette de, “kötülüğü en güzel bir şekilde sav” emriyle aynı mânâ beyan ediliyor.
Cenab-ı Hak insanı, dinî ve manevî musibetlerden başta peygamberler olmak üzere çeşitli insanlar vasıtasıyla bu şekilde kurtarırken, dünyevî kötülüklerden de uzaklaştırıyor. Dünyevî musibet ve şerlerin en kötüsü, bir toplumda karışıklık yaşanması, ahlakta ve diğer hususlarda bir anarşinin, fesat ve bozgunculuğun yayılmasıdır.
Allah insanı fıtraten medenî olarak yaratmıştır. Yani insan tek başına yaşayamaz. Tek başına kendi ihtiyaçlarını gideremez. Birini giderse, yüz tanesi kalır. Bu yüzden herkes birbirine muhtaçtır. Toplumla herkes farklı işler yapıp, ürettiklerini değiş-tokuş yaparken arada haksızlıklar, zulümler olur. Menfaat hissi galip gelir ve birileri başkalarına haksızlık yapar. Bu da güvensizlik, sevgisizlik, saygısızlık ve anarşi demektir.
İşte insanı fıtraten sosyal, medenî bir varlık olarak yaratan Allah, onu haksızlıklardan, anarşiden, bozgunculuktan kurtarmak için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Kitaplar inanç ve ahlak esasları ile kanunlardan müteşekkildir. Bu kanunları önce peygamberler uygulamış, sonra da ümmetlerinin uygulaması emredilmiştir. Zamanla ümmetler, bu insanlar arasında gerçek adaleti sağlayıcı hükümleri uygulamaktan uzaklaşmıştır. Bu hükümlere uyulduğu takdirde, insanlar bu şerleri de uzaklaştırabilir. Uymadıkları takdirde fesat, anarşi ve terör eksik olmaz. Çünkü karada ve denizde bozgunculuğun çıkmasının sebebi, insanın kendisidir.
www.muhabbetmedya.com