Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“İman ettikten, Resulün hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkarcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet eder? Allah zalimleri hidayete erdirmez.”
(Ali İmran,3/85)
Bu ayet önce iman edip sonra tekrar dinden dönen bir grup insan hakkında nazil olmuştur. Bir başka rivayete göre de Beni Nadir ve Kureyza yahudileri hakkında inmiştir. Bu Yahudiler peygamberimiz (s.a.v) gelmezden önce onun vasıflarını biliyorlardı ve adeta gelmeden önce ona iman etmişlerdi. Ama Peygamberimiz (s.a.v) elinde Kur’an ve diğer mucizeleriyle geldikten sonra İsrailoğullarından gelmedi diye kıskandılar ve ona düşmanlık yaptılar. Ayetin bunlar hakkında nazil olduğu da rivayet ediliyor.
Hidayet rehberlik yapma, yol gösterme, dünyevi ve uhrevi mutluğa eriştirici esaslara ulaştırma anlamlarına geliyor. Ayet bir insanın Kur’an’dan istifade etmesi, dünyevi ve uhrevi mutluluğa erişmesi için ilk yapması gereken şeyin iman olduğuna işaret ediyor. Çünkü İman olmazsa, takva olmazsa insanın Kur’an’ın rehberliğinden faydalanması, Allah’ın o insana yol göstermesi, yani onu hidayete erdirmesi mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim’in başka ayetlerinde “Allah dilediğine hidayet verir” anlamında ifadeler yer alıyor. Bu iki tür ayeti birlikte düşündüğümüzde şunları söylememiz mümkündür.
Allah insana özgür bir irade vermiştir. Akıl vermiştir. İnsan kendi aklıyla, özgür iradesiyle imana, İslam’a, hidayete yönelmezse, iradesini bu yönde sarf etmezse Allah ona hidayet etmez. Eğer insan özgür iradesiyle imana yönelmeden Allah o kimseye hidayet nasip ederse, bu takdirde kendisine hidayet nasip etmediği insanların itiraza hakları olur ve insanlar arasında ayrımcılık gözükür. Bu da Allah’ın dünyayı bir imtihan için yaratma hikmetine zıttır. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v) amcası ve hamisi Ebu Talib’in imana gelmesi için çok uğraşmıştır. Ona ölene kadar telkinlerde bulunmuş, “iman et ben de sana şefaat edebileyim” demiştir. Onun bu ısrarları üzerine inen ayette, “sen sevdiğin kişileri hidayete erdiremezsin, Ancak Allah dilediği kimseleri hidayete erdirir” ayeti nazil olmuştur. Allah’ın dilemesi, külli iradesi ise kulun iradesine bağlıdır. Eğer Ebu Talib iman etmeyi iradesiyle isteseydi, kınanma engelini aşabilseydi, Allah da külli iradesiyle onun hidayetini ister ve yaratırdı. Bu yüzden de bu ayeti “Allah kendi özgür iradesiyle dileyene hidayet, yani iman nasip eder” şeklinde anlamak da mümkündür.
Ayette bildirildiği gibi iman ettikten sonra inkara saplanan bir insan iradesiyle tekrar küfrü seçmiş demektir. Allah böyle bir insana nasıl hidayet verecektir? O, cüzî iradesini küfürden yana kullanmıştır. Ayetin sonunda “Allah zalimleri de hidayete eriştirmez” buyuruyor. Buradaki zalimlerden kasıt, kafir ve müşriklerdir. Bunlar kendi nefislerine zulmettikleri gibi bütün mahlukatın haklarına ta tecavüz ettiklerinden sınırsız bir zulüm işliyorlar. Küfrü ve şirki bilerek seçen bir insanı Allah nasıl imana eriştirecektir?
İnsanın Kur’an rehberliğinden istifade etmesi imanla mümkündür. İbadet etmesi imanla mümkündür. Ahlaklı olması imanla mümkündür. Hidayet imanla mümkündür. İman ise kulun irade-i cüziyesini sarf etmesine bağlıdır. Bu da insanın aklını kullanmasına, tefekkür etmesine, düşünmesine bağlıdır. Bunun için de dünya hayatının, lezzetlerin, paranın, makamının, siyasetin, eğlencenin, televizyonun, sinemanın, romanların verdiği sarhoşluktan uzak durması, düşünmeye zaman ayırması gerekir. Yoksa insanın iradesini hidayet ve iman tarafına yönlendirmesi mümkün değildir. Allah bizi iradelerimizi iyiye yönlendiren kullarından eylesin. Amin.
www.muhabbetmedya.com