Said Ali Ümit - Muhabbet Medya
“Kişi yeme içmeyi azalttığında içine nur dolar.”
(Camiüssağir,C.1,S.159)
Bir çoğumuz bir hastalık hali olmadığı sürece çok yemeyi bir adet haline getirmişiz. Ne zaman ki doktor diyet verir, o takdirde biz de az yemeye, gıdalarımıza dikkat etmeye başlarız. Halbuki her bir Müslümanın Allah’ın “Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz” emrine ve peygamberimizin (s.a.v) az yemekle ilgili sünnetine uyması; hem maddi, hem de manevi bir çok güzelliklerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Sünnet üzere yaşamayı adet haline getirebilsek, adetlerimiz ibadet hükmüne geçer.
Yaşlanan dünyamızda bir kısım insanlar ölmeyecek kadar yiyeceği zor bulup, zor hayat şartları altında yaşamaya çalışırken, bir kısım insanlar da sadece yemek içmek için yaşıyor. Çünkü Batı medeniyeti, kültürü menfaat ve tüketim üzerine kurulmuş bir medeniyettir. Bütün yayın organlarıyla insanlar korkunç bir şekilde tüketime teşvik ediliyor. Özellikle sağlıksız yiyecekler sağlıklı imiş gibi reklam edilerek çocukların bile obezite denilen şişmanlık hastalığına tutulmasına sebep olunuyor. Bugün sağlıksız fast food türü yiyeceklerin en yaygın yer olduğu Amerika, fazla şişmanlıktan dolayı büyük ıstırap çekiyor. Bu, menfaat üzerine dönen ve canavarlaşan medeniyet kültürü bizim gibi İslam ülkelerini de etkiliyor.
Bunun dışında İslam kültüründen, sünnet kültüründen, Kur’an bilgisinden, ilminden uzaklaşan kimselerde birçok hususta ölçü, kural, prensip yok olduğu gibi, yemek hususunda da hiçbir ölçü kalmıyor. Anadolu’nun bir çok yerine yemek kültürü her şeyin önünde gözüküyor. Televizyonlarda sabah ve öğleden sonra sunulan yemek programlarının bu kadar izlenmesi de bunun delilini oluşturuyor.
Diyeceksiniz de Allah bu kadar nimet vermiş. Bunları yemeyelim mi? Elbette ki kimse yemek yeme diyemez, İslam da böyle demiyor. Yüce Allah da böyle demiyor, Hz. Peygamber (s.a.v) de böyle söylemiyor. Yemek yenecek, ama az yenecek. Çünkü dünya bir doyma yeri değil. Dünya bir tadına bakma yeridir. Bu yüzden çok obur insanlar için “Karnı doydu gözü doymadı” denir.
Az yemek, az uyumayı, az konuşmayı doğurur ve insandaki şehevani arzuları zayıflatır. Allah’a verdiği nimetlerden dolayı şükretmek için az yemek yeterlidir. Bu, bir peygamber sünnetidir. Peygamberimiz (s.a.v) “acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın” buyuruyor. Biraz fazla yemek isteyen kimse, “midesinin üçte birisini yemekle, üçte birisini suyla doldursun, üçte birisini de teneffüs için bıraksın” buyuruyor. Demek ki sünnette ölçü budur.
Hadis-i şerif insanın az yemekle içinin nurla dolacağını bildiriyor. Bu nur sayesinde insan melekleşir, onlardan daha üstün bir hale gelir. Çünkü insan iradesini az yemekten yana kullanmıştır. Nur; iman, İslam demektir. Nur, Kur’an demektir. Allah’ın isimlerinden birisi de Nur. O halde insanın içinin dışının nurlanması, imanın inkişaf etmesi, kuvvetlenmesi, İslam’a daha çok sarılması demektir. Az yiyen insan bu ‘nur’ sayesinde tefekkürü bir alışkanlık haline getirir ve kendisinin ve kainatın yaratılış hikmetlerini öğrenir. Allah bu ‘nur’ sayesinde ona daha çabuk öğretir, ilham eder. Bunun için Araplar, “el ilmu fil cui” demişlerdir. Yani ilim açlıkla öğrenilir. Hiçbir ilim sürekli yemek yiyerek öğrenilmez. Çünkü çok yiyen başka şeylerle meşgul olur. Az yiyen insan bu ilim ve nur sayesinde daha huzurlu ve mutlu bir insan olur.
Öyleyse bu sünneti bugünden tezi yok uygulayalım. Maddi ve manevi sağlığımızı, huzur ve mutluluğumuzu düşünüyorsak, İslam’ın bu emrine uyalım. Bu, bir karar verme meselesidir. Hem sevap kazanıp hem de maddi manevi sağlıklı olmak için beklemeye gerek var mı?
www.muhabbetmedya.com