Said Ali Ümit - Muhabbet Medya
Kul, “Ya Rabbi, Ya Rabbi” diye Allah’a dua ettiğinde Allah şöyle buyurur: “Duana icabet ediyorum. İste ki sana verilsin.”
(Camiüssağir, I. s 226.)
Bu hadise göre sebeplere yalvarıp yakarmayı bir kenara bırakmalıyız. İstediğimiz her şeyi Allah’tan istemeliyiz. Çünkü Allah “müsebbibu’l-Esbab”tır. Sebeblerin yaratıcısıdır. Zaten Allah’tan başka yalvardıklarımız bizim isteğimizi yerine getiremezler. Her şeyin asıl sebebi Allah’tır. Bu bizim sebeplere müracaat etmemizi engellemez.
Yani her şeyi dünyevi kurallara göre, Allah’ın yarattığı kanunlara göre yaparız. Ama sonucu Allah’tan isteriz. Ya da bir sıkıntı içinde isek, bunu gidermesini Allah’tan istemeliyiz.
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, “Dua edin ben de icabet edeyim” buyuruyor. Burada icabet etmek, cevap vermek demektir. Kabul etmek ile cevap vermek birbirinden farklıdır. Her duaya cevap var. Ama kabul etmek Allah’ın dilemesine ve hikmetine bağlıdır. Bu tıpkı bir çocukla doktor arasındaki şu konuşmaya benzer:
Çocuk, Doktora gider, doktorun masasında gördüğü renkli ilaçlardan ister. “Bana bunlardan ver” der. Doktor, hasta olan çocuğun durumuna bakar. Eğer çocuğun istediği renkli ilaçlar hastalığına uygun ise verir. Değilse onu vermez, ona fayda verecek daha iyisini verir. Çocuk neden benim istediğimi vermedin diyemez. Dese de annesi babası onu bu konuda ikna eder.
İşte biz de her şeyi Allah’tan istemeliyiz. Çünkü her şeye gücü yeten O’dur. Bütün kalpler O’nun elindedir. O isterse bütün kalpleri sizin lehinize çevirir ve size zarar verecek insanlar hiçbir şey yapamazlar.
Biz Allah’tan isteriz. Allah ondan mukaddes bir hoşnutluk duyar. Ve bazen bizim istediğimizi aynen kabul eder verir, bazen de bizim istediğimizi değil kendi istediğini verir. Bazen de dünyada hiç vermez. Duamızı ahiret hesabına kabul eder. Eğer hiç vermemişse yine bir şey demeye, şikayet etmeye hakkımız yoktur.
Çünkü duanın en güzel tarafı, insanın kendisini duyan, derdini dinleyen, dua ettiğinde kendisine huzur ve mutluluk veren bir Allah olduğuna iman etmesidir. Eğer bizim isteğimizin dışında olan bir şey ihsan etmişse, ona şükretmemiz ve kanaat etmemiz gerekir. Mesela biz Allah’tan bize bir erkek evlat vermesi için dua ederiz. O da bize Hazret-i Meryem gibi bir kız evlat nasib eder. Buna karşılık, “Bizim duamız kabul olmadı, bize cevap verilmedi” diyemeyiz. Belki de “duamıza en güzel şekilde karşılık verildi” demeliyiz.
Çünkü erkek evladın bizim için hayırlı olup olmadığını biz bilmiyoruz. Kız evlat bizim için daha hayırlısı imiş ki Allah onu nasib etmiş. Ya da çok ciddi hastalık içinde kıvranan bir çocuk var. O da sizin çocuğunuz ya da kardeşiniz. Doktorlar çare bulamıyorlar. Siz de bütün samimiyetinizle dua ediyorsunuz. Ama çocuk iyileşmiyor. İyileşmeyebilir.
O tamamen Allah’ın takdirinde olan bir şeydir. Ama bu hastalık vasıtasıyla siz ve yakınlarınız sürekli Allah’a dua ederek duanın o yüksek haz ve lezzetini her an tatma bahtiyarlığına ermiş, Allah’a yönelen bir kul olmuş oluyorsunuz. O yakınınızın iyileşmemesi ise, sizi ve onu imtihanın devam ettiğini gösterir. Sabırlı olmak ve duaya devam etmek gerekir. Unutmamak gerekir, bazı felaketler, belalar duaların hususi vakitleridir. O vakitlerde dua etmek insanın aczini ve zaafını anladığını, idrak ettiğini gösterir. Bu da Allah’a kulluğun özüdür. Allah bizim Kendisine dua etmemizi istiyor, hatta emrediyor.
www.muhabbetmedya.com